Sarıgül'ün eniştesi
Önceki gün radyo dinlerken bir dergi reklamına denk geldim: - Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün trilyonluk yolsuzlukları.. Harika değil mi? Sen misin Baykal'ı silkelemeye kalkan?! Öyleyse hem bayram, hem de seyran; eniştem beni niye öpmesin? Al bakalım! İddialar doğru olsa da, olmasa da çok şey değişmez ama en azından Baykal bir an için rahatlar.. Tabii bu eleştirici yaklaşımla Sarıgül hakkındaki iddiaların asılsızlığına hükmetmiş olmuyorum. Kaldı ki, değil herhangi bir yorumcu, en üst düzey yargı kurumu bile şu veya bu şekilde hükmetse neye yarar ki? Daha önce de aklamayı yozlaştırmaktan yakınırken dile getirmeye çalıştığım üzere, bu ülkede yargı büsbütün tükeneli on yıllar oldu.. Bunun zirve düzeyinde tescili de 'Yüce Divan' için kamu vicdanında oluşturduğumuz derin güvensizlik ve inançsızlıktır. Hem Türkiye'nin genel kirliliğine eş orandaki yargı kirliliği, hem de kişilerin Yüce Divan'a doğal hukuki süreçlerle değil de partizanca arzularla yollanması bu yitikliği tescil etmeye yetiyor. Açıkçası partiler 'Yüce Divan' kapısını bayağı siyasi çıkar kaygıları ile hor kullandığı için hem yasama erkinin hem de yargı erkinin köküne kibrit suyu ekmiştir ama kimin umurunda?
*** Mustafa Sarıgül hakkındaki iddiaların siyasette nelere yol açacağı ve ne gibi hukuki (?!) sonuçlar doğuracağı bilinmez. Ancak bu sıcak olay üzerine temel bir evrensel çürüyüş tartışılmaya değer. Sorun, adaletin taktik bir alet haline getirilmesidir. Ne yazık ki kimse mutlak adaletin peşinde değil.. Kahredici bir çoğunluk sadece kendisi için yararlı olacak hukuki sonuçları kovalıyor.. Her hukuki sonucun adil olmadığı zaten belli.. Ancak bu çağda hukuki sonuçların adil olanları ile olmayanları arasındaki uçurum korkunç hale gelmiştir. Adalet artık bir 'iyi niyet' olarak yok gibi.. Hakikaten adalet isteyen o kadar az ki.. Kişi partisine mensup bir siyasetçinin parlak görüntüsüne rağmen kirli biri olduğunu bilir ama 'kol kırılır yen içinde kalır' diyerek susar.. Aksi halde partisi zarar görecektir.. Üstelik buna 'dava gereği kan tükürüp kızılcık şerbeti içmek' gibi erdem boyası çekildiği de olur. Fakat kazara o arsız-hırsız kişi partinin yönetimine ters düşse veya başka bir partiye kapağı atsa, o zaman kirlilik şamatası başlar.. Bu ahlaksızlık sol veya sağ ile sınırlı değil.. Bir de sağın sağından örnek: Şimdi Erdoğan'a ideolojik veya kıskançlık yüzünden şiddetle karşı çıkan pek çok 'İslamcı'ya göre başbakan daha Refah Partisi içinde iken bile 'hain' imiş.. Bizzat ideologlarından da dinlediğim öykülere göre, güya Erdoğan daha 16 yaşlarında iken keşfedilmiş ve 'dava'yı içeriden yıkmak için görevlendirilmiş.. Ayrıca Erbakan da bunu bilirmiş ve onun için dikkatle idare edermiş.. Peki biz bunu ne zaman duyuyoruz? Hareketten koptuktan sonra.. Gülelim mi, ağlayalım mı? Bu hastalık Türkiye'ye özgü de değil.. Aynı örneklere sözgelimi Amerika'da da sık sık rastlayabilirsiniz. Her türlü çirkef yanlarına ve küresel çetelerin diyarı olmasına rağmen hala ciddiye alınmayı hak eden bir yargı sistemine sahip bu ülkede de adalet taktik bir alet olarak kullanılır.. Gerçi belki orada bizdeki gibi adli kurumlar doğrudan bu taktik aletin parçası olmayabilirler ama yargıyı harekete geçirebilecek her iddia siyasetçinin başını fena ağrıtır. Nitekim Demokratlar'ın başkan adayı John Kerry bundan eriyor.. Bu zat daha genç yaşlardan itibaren küresel çete bağlantılı bin bir pis işe şu veya bu dereceden katılmıştır.. Şimdi iddia edildiği gibi, Amerikan ordusunda görev yaparken kişiliği ve uygulamaları ile kapkaranlık ve itici biri olduğu da kuvvetle muhtemel ki gerçektir.. Fakat neden senatörken değil de şimdi Bush'un rakibi olunca bu karanlık sayfa aralanıyor? Orada veya bir başka yerde bu 'zamanlamacı yaklaşım'ın; adaleti sağlama, gerçeği arama, kamuoyunu aydınlatma, layık olmayanı zirveye yaklaştırmama gibi isteklerle ilgisi ne?! Dünyanın gerçeği o ki, bu süreçte artık medya ve adalet insanlık için bel bağlanabilecek birer mekanizma olmaktan çıkmıştır. Kabul etsek de, etmesek de laik ve liberal ahlak denizi bitti. Artık yalnızca hayali kahramanlara özgü hale getirdiğimiz yüksek ahlak dışında hiçbir değer veya kurum insanoğlu için adalet ve gerçek adına umut kapısı değil..
|