Kara başörtü ile AK bikini
Geniş halk kitlelerinin duygu ve eğilimlerine kayıtsız muhalefet ile çağdaşlığı tekelinde gören yorumcular bu iktidarı dincilik, şeriatçılık, yobazlık suçlamaları ile farkında olmadan kamuoyunda aklamaya devam ediyorlar. Belki de iktidar bu ticaretten memnun ki rakiplerine ve karşıtlarına sık sık saçma sapan saldırılarda bulunma fırsatı sunuyor. Mesela bu kadronun en tecrübeli isimlerinden biri olan TBMM başkanı Arınç milletvekili bir hanımefendiye adeta 'bana saldırır mısın?' der gibi sataşıyor: - Sen bikini giyecek yaşı geçtin! Elbette bu sataşma durduk yerde olmuyor ama böyle bir laf hangi vesileyle söylenirse söylensin şiddetle aşağılayıcı ve tahrik edicidir. Hatta bu söz; muhafazakar, mütedeyyin, namazında niyazında, kibar-ı ulemadan birinin ağzından çıkarsa ona erotik çağrışımlar yakıştırılabilir! Elin ağzı torba değil ki büzesin: - Ne oluyoruz hacı bey, yani bikini hangi hanıma nasıl yakışıyor bir anlayalım.. 90-60-90 ölçüsünü mü arıyorsunuz? Röntgencilik yapmayacağınıza göre bu mukayeseyi hangi bilimsel gözlemlerle gerçekleştirdiniz? Bayan milletvekili de fırsattan istifade bütün ülkeyi çarşafa dolduruyor: - 9 Haziran'da TBMM içinde sayıları artan kapalı kıyafetlilerle ilgili gereğini yapması konusunda başkanlığa önerge verdim.. Bu görev hatırlatması ülkemiz kadınlarını İran'da olduğu gibi toptan kara çarşafa sokmak, demokratik laik cumhuriyetimizi bir şeriat devletine dönüştürmek isteyen zihniyeti çok rahatsız etmiş görünüyor. Bahse konu beyanlar, bu konudaki rahatsızlığın intikamını almak, saygısızlık ederek susturmaya çalışmak ve gündemi değiştirmek amacını gütmektedir. Şimdi kim haklı, kim haksız? Koca başkan öyle konuşursa vekil de böyle konuşur: - Bütün kadınları çarşafa sokmak isteyen zihniyet Ne ilgisi var sayın vekil; sayın Başkan bikiniye karşı çıkmıyor ki.. Sadece bu mayoyu giyen hatun kişinin iki dirhem bir çekirdek görünmesini arzu ediyor. Bunu neden estetik değil de teokratik bir kaygı sayıyorsunuz?
*** İslamcılık ile az-çok ilintisi bulunan herkesten korkan, tiksinen, hatta nefret eden cepheye bu iktidarın yaranması mümkün değil. En büyük kanıtı da sayın Emine Erdoğan.. Hayatında olimpiyat açılışına veya herhangi bir olimpik müsabakaya yerinde tanık olma hevesini belki hiç yaşamamış, hatta belki ekranlardan bile izlememiş 'kapalı' bir hanımın bu kisvesiyle Atina'da bulunması neden bir değişim, gelişim veya dönüşüm anlamı taşıyamıyor? Bunun hikmetini, sayılı çağdaşlık uzmanlarımızdan Tufan Türenç dostumuzun dünkü yazısında buluyoruz: - Her ikisi de büyük bir gururla ellerindeki Türk bayraklarını sallayarak sporcularımızı selamlıyorlardı. İşte bu sahneyi vatandaşlarımız içleri ezilerek izlemek zorunda kaldılar. Çünkü tüm dünya Türkiye Cumhuriyeti başbakanının eşini o malum tesettürlü giyimiyle izliyordu. Emine Hanım'ın verdiği görüntü hem çağdaş Türkiye imajıyla, hem uygar dünyayla, hem de olimpiyatların atmosferi ve anlamıyla çelişiyordu. Azizim, hangi vatandaşlarımızın içleri ezilerek seyrettiğini biliyor muyuz? Erdoğan'a oy vermeyenlerin kaçta kaçının Emine hanımın başörtüsünden rahatsızlık duyduğunu ölçebildik mi? Hem bu çağdaşlık veya çağdışılık görece bir yakıştırma değil mi? Değil ise tanımlanabilir veya ölçülebilir olması şart.. Öyle ise çağdaşlığı ne ile ölçüyoruz?. Kilo ile mi, metre ile mi, yoksa g-string türü mayonun ipi ile mi? Aslında bunlar Emine Erdoğan'ın -varsa- günahlarını yıkayıp temizliyorlar. Öbür taraftan karşıt olmayanlar da bol bol günah alıyor: Bu iktidara oy vermiş veya vermemiş, başörtülü veya başörtüsüz milyonlarca muhafazakar, Emine hanımın -başbakanla veya başbakansız- ortalarda pek fazla dolanmasını çekiştirip duruyor.. Kah kıskançlıktan, kah 'celadet-i şer'iyye' denen yüksek dini duyarlılıktan, kah başka bir sebepten.. Ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranamamak bu.. Başbakan eşi olarak gururla başörtüsünü taşımak muhafazakarları mutlu etmiyor.. Olimpiyat açılışlarına katılmak da çağdaşlara yetmiyor. Hatta bikininin şanını yücelterek onu hantal vücutlardan sakınmak bile tam çağdaşlık olamıyor! Bu da bir kıyamet alameti!
|