Varlıkları yokluklarından beter
MİT Müsteşarı Atasagun'la Yargıtay Başkanı Özkaya'nın medya önünde birbirlerine 'yalancı' deme noktasına gelmeleri dehşet verici bir devletsizlik göstergesi.. Şu iki kuruma bakınız.. Devletin iki temel görevini yerine getirmede iki kilit kurum.. Biri güvenlik denince akla gelmesi gereken ilk derinlik, öteki de adalet denince tasavvur edilebilecek en üst insani teminat mercii.. Olan olmuş; iki kurumun başındaki zatlar bir de 'suç mahallinde tatbikat' yapar gibi kılıçlarını çekmiş dava güdüyorlar. Sanki Türkiye'nin devlet olmaya veda etmişliğini anlamayanlar için cenaze merasimi düzenleniyor. Bu saatten sonra kimin yalan konuştuğunu, kimin makamında bir saniye daha durmasının ötekisinden daha büyük rezalet teşkil edeceğini tartışmak anlamsız! Kavgada yumruk sayılmaz. Kaldı ki bu yumruklar ayrıntının ayrıntısı.. Asıl olan, devletin sağlıklı işleyen bir bağışıklık sisteminin, ona bağlı bir arıtma mekanizmasının bulunmaması.. Bütün bunların kağıt üzerinde var olmaları ve çalışıyor görünmeleri, kendimizi devlet sahibi zannetmemizden ileri bir anlam ifade etmemektedir. Devlet çok şey demektir ama devlet müsameresi hiçbir şey demek değildir. Onun için, MİT ve Yargıtay'ın başındaki zatlar bu gerçeği kafamıza bir kez daha balyoz gibi indirerek hayırlı bir iş yapmış da sayılabilirler. Devletsizlik uykusundan silkinmeye bir nebze katkıları olursa ileride heykelleri bile dikilebilir. Ne abartı, ne şaka; gerçeğin cehennemindeyiz. Yargı kurumları zaten nicedir, şuyuu vukuundan beter iddialar yüzünden neredeyse 'varlıkları yokluklarından beter' dedirtecek hale gelmişler. MİT ise nicedir mensuplarının karıştığı işler yüzünden hiç kimseye güven veremiyor. İki ayaklı bir yapı olan devletin derin güvenlik ayağı da, adalet ayağı da felç. Pişkinliğin meziyet, istifanın zafiyet sayıldığı bir siyaset ve bürokrasi kültüründe devlet kıvamı aramak zaten abes! Bir de bu tartışmanın ortasında şecaat arz edenler yok mu? MİT müsteşarı meydan okuyor: -Beni bitirmek istiyorlar ama bunu yapanlara inat istesem hiç gitmem! Aynen böyle söylemiyor ama aynen bu anlama gelecek sözlerle şecaat arz ediyor! Bu ne demek? 'Devlet benim' demek.. Siyaset hükmedemezse bürokrat böyle yapar, kendini devlet zanneder! Çok partili hayata geçerken güvenliğimizi NATO üzerinden ABD'ye ihale edip istihbaratı da CIA'nın vesayetine sokarak devlet niteliğini yitirdik ve eyaletleştik.. O gün, bugün bir daha MİT'i fiili anlamda mutlak 'milli' çizgide çalıştırabilen, dolayısıyla istihbarat faaliyetlerinden sorumluluğunun gerektirdiği hükmediş noktasına ulaşabilen bir başbakan gelmedi. Buna, kurumu sivil müsteşarla yönettirme rüzgarıyla hayli sivil fiyaka yaşayan Özal da dahil. Onun içindir ki, 60 yıldır ülkenin kağıt üzerindeki sorumluları olan hükümetler 'strateji' ve 'istihbarat' görünümlü müstahzarlarla sadece uyutulmuş veya uyutulmak istenmişlerdir. Halen de keyfiyet budur. AB kapısının aralanmasını bekleyip duran hükümetin eli böyle derin mevzulara değmiyor. Bari, 'AB kapısı aralandıktan sonra ben düzeltirim' diye düşünüyor olsa.. İnşallah 'o zaman bu işler kendi kendine düzelir', hatta 'AB çavuşları gelir düzeltir' denmiyordur.
*** Bir kere daha Akbulut'u hatırlıyorum.. Bir sohbetimizde 'tekrar başbakan olursam sabah kahvaltılarını mutlaka MİT müsteşarı ile yapacağım' diyen Yıldırım Akbulut'u.. Ve aynı sohbette özellikle zamanındaki bölücü şiddet eylemleri konusunda istihbaratsızlıktan yakınmasını: - Olaydan sonra öylesine ayrıntılı bilgi veriliyor ki şaşarsınız.. Eylemi kim yaptı, nasıl yaptı, nereden geldi; hepsi önünüze konuyor. Ee peki ama bir kere de olay olmadan önce istihbarat verin.. Tabii istihbaratçının bu ve benzeri eleştirileri yalanlaması çok kolay. - Nice nice olayı vaktinden önce bildirdik ve önlemiş olduk ama bunlar açıklanmaz.. Nasrettin Hoca'nın hesabı gibi: - Yıldızların sayısı merkebimin tüyleri kadardır..
Haddi zatında ben de denizde yürüyor, göklerde uçuyorum ama keramet göstermek edebe aykırı olduğu için bunları gizli yapıyorum.
|