|
|
Şiir olup, yüreklere Ulaş'mak
Yiğit Ulaş... 3 buçuk yaşında Down Sendromu hastası... Gelip, mısra mısra diziliverdi yüreğime...
GEÇTİĞİMİZ hafta İstanbul'da sessiz sedasız bir kitap tanıtımı yapıldı. Bir babanın, Down Sendromu olan 3 buçuk yaşındaki oğlunun ağzından tüm insanlığa yazılmış bir kitaptı bu... "Küçük Yüreğime Sığmıyor Bu Sevdalar" yazıyordu kitabın kapağında. 3 buçuk yaşındaki Yiğit Ulaş, babası Ömer Kalbaz'ın sesiyle, nefesiyle, şiiriyle ulaşmaya çabalıyordu insanlara... Kitabın tüm geliri Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü'ne bırakıldı. Yiğit Ulaş'ın durumunda olanlara ve onların ailelerine küçük de olsa bir katkı sağlamak, toplumun dikkatini bu hastalığın üzerine odaklamak için... BİR BORCUM VARDI Down Sendromu hastalığını burada uzun uzun anlatacak değilim. Sadece 46 yerine 47 kromozomla dünyaya gelen bebeklerin karşılaştığı bir gelişim bozukluğu Down Sendromu... Alınları geniş, yüzleri tombul, gözleri Moğol ırkını andıran, "farklı" ama masum kalpleri bir ömür boyunca hep "sevgi" için atan, ilacı "şefkat" olanların hastalığı... Peki bir televizyon köşesinde bu haberin işi ne? Televizyon, hayatı paylaşmanın bir yolu, yöntemiyse eğer, içimden taşanları da bu köşede sizlerle paylaşmanın bir sakıncası olmamalı diye düşündüm. Zira o kitabın içindeki iki güzel şiir, bu köşenin sahibine, bana ithaf edilmişti. Peki neden ben? Bunu baba Ömer Kalbaz'a sordum. "Sizi televizyonda tanıdık Yüksel Bey" dedi, "Eşim ve çocuklarımla birlikte sizin bir 'gönül insanı' olduğunuzu keşfettik. Siz ekrandayken biz Yiğit'in yüzünde gülücükler fark ettik. Bu kitap sevgiye, şiire, insanlığa gönül verenlere adandı. Sizi de iki şiirle analım istedik..." Bugüne kadar pek çok takdir, taltif ve ödülle onurlandırıldım. Ama inanın içlerinde beni en fazla duygulandıran bu sonuncusu oldu. Küçük Yiğit'in, babası Ömer Kalbaz'ın mısralarında hayat bulan o güzel duyguları, adeta kalp kapakçılarıma kazındı. Şiir şöyle başlıyordu: Şimdi ben nasıl yürüyeceğim bu yollarda?/ Ellerim bir yeri tutacak kadar büyümemiş ki?/ Söylesene nasıl yürüyeceğim? Ve şöyle bitiyordu: Uçurum kenarlarında bir kardelen/ Güneşli ve güzel günleri özleyen/ Yüklenerek sırtıma bunca ağırlığı?/ De bana bir kez, ne olur anlat hadi/ Bunca hüznü ardımdan nasıl sürüyeceğim? Bir şiir borcum var Yiğit'e... İşte bu, eğer kabul ederse, onun ödemesidir: Sen değil, bırak da gönlü özürlüler düşünsün/ Onlar ki hiç gelmeyecek baharlarda solacaklar/ Sanma ki eli ayağı tutar onların/ Kolları değilse bile yüreği çolaklar/ Hiç tanımadım, belki hiç tanımayacağım seni/ Ama bilirim ki sen onlardan olmayacaksın/ YİĞİT bir şiir olup dokundun ya yüreğime/ Bil ki sevgiye en önce sen ULAŞ'acaksın...
|