| |
Beş Ders
Hocamız test sorularını dağıttı. Okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir?" Bu herhalde bir tür şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Adını bilmiyordum. Soruyu cevapsız bırakıp çıktım. Süre biterken bir öğrenci, bu soru sonuçlara dahil mi diye sordu. "Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşlaşacaksınız. Hepsi de sizin ilgi ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve `merhaba' demeniz gerekse bile.." O kadının adı Dorothy idi.
*** Gece yarısına doğru Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Yağmur altında, bozulan arabasının önünde durmuş, geçen arabalara el sallıyordu. O vakitler hele Alabama'da bir beyazın zenciye yardım etmesi düşünülemezdi bile. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi: "Yardımınıza teşekkür ederim. Sayenizde ölmekte olan kocamın başucuna zamanında ulaştım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı banayardım eden sizi ve başkalarını karşlık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın! En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole." 10 yaşlarında birçocuk pastaneye girdi. Garson kıza sordu: "Çikolatalı pasta kaç para?.." -"50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. "Peki, dondurma ne kadar.." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla. Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 cent'lik bahşiş duruyordu...
*** Bir kral, saraya gelen yolun ortasına kocaman kaya koydurmuş, kendisi de seyre oturmuştu. Ülkenin en ileri gelenleri, hep kayanın etrafından dolanıp saraya geldiler ve pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve iterek, kan ter içinde yolun kenarına çekti. Tam küfesini sırtlamak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kese gördü. Açtı, kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde: "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir"
*** Hastaneye ağır hasta bir kız getirmişlerdi. Tek yaşam şansı 5 ya- şndaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan kurtulmuş, bağışıklık kazanmıştı. Doktor durumu küçük çocuğa anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm" dedi. Kan nakli ilerlerken çocuk bir başka soru daha sordu: "Peki, ben ne zaman öleceğim?" Kanını verdiğinde kendisinin öleceğini zannettiği halde kan vermeye razı olmuştu.
|