| |
|
|
Cim Bom'un ölümü..
Veteriner Ali Aşgar telefonda 'Hıncal Bey'in yazısı' diye başlayıp cümlesini tamamlamadan hıçkırınca uzun bir sessizlik oldu. 'Gözümün önüne geldi birden..' diyebildi. Anlattığın hikayede Cim Bom'u o kadar yıl yaşatan kahraman sadece ben değildim. Belki en önemli kahraman sabaha karşı, Cim Bom son nefesini verdiğinde yanında olduğu, onu uyutmama kararıma saygı gösterdiği için Ali Aşgar'dı.. Yazıdan söz eden bir çok eski Gelişimciden telefon aldıktan sonra köşenizi okuyabildim. 'Cim Bom'un öldüğü haberini alınca, Lalehan ne hale geldi bilmem..' demişsiniz. Hiç bilemediğiniz, tahmin edemediğiniz belki benim de hiç size anlatmadığım bir hal o.. Yıllar sonra yazmam gerektiğini düşündüm bugün" diye başlıyordu Lalehan'ın mektubu.. Geçen pazar Bekir'e Pako için başsağlığı dilerken, Cim Bom'un ölümünü yazmıştım ya hani.. Devamını aynen naklediyorum..
Canım Hıncal Ağbiciğim, Aklınızda yanlış kalmış.. Ben Bodrum'a değil İzmir'e gitmiştim. Parlaiment Caz Festivali için zar zor Cim Bom'u bırakmaya ikna edilerek. Skylife'ta Kreatif Direktör olarak çalıştığım yıllardı (1997). Cim Bom'un ağırlaştığı, iki yıldır pek bir yerlere gitmez olduğum ve sürekli sitem duyduğum günlerdi. Festival programında çok sevdiğim George Benson vardı. Cim Bom'u uzun yıllar tanıyan, seven, benim kadar iyi bakacağına inandığım en yakın dostlarımdan biriyle evimde bıraktım. Gözleri görmediği için şiltelerle kaplı Cim Bom için düzenlenmiş garip evimizde... Veterinerinin gözetiminde... Çok zor bir karardı ama sonunda Cim Bom'u bıraktım işte! Doktorunun söylediği gibi o da bunu bekliyormuş, ardımdan o da beni bıraktı. 6 Haziran 1997. İlk konser George Benson'ındı. Konsere kadar gazeteciler olarak günü değerlendirme peşindeydik. Herkes deniz kıyısında, havuzda güneşlenip, yüzerken güneş alerjim nedeniyle kapalı yüzme havuzunu seçtim. Tabii ki yaz günü benden başka kimse yoktu. Dalıp dalıp çıkmalarımdan birinde bir baktım karşımda Benson. Onu sahnede dinlemeye gelen ben, Hilton'un kapalı yüzme havuzunda akustik iyi diye gelmiş, yüzerek bana şarkı söyler bulmuştum. Öyle özel bir gündü işte. O ve ben bütün gün o kapalı yüzme havuzunda Cim Bom'dan ve onun gibi sahibine beslediği korumacı sevgisini ömrünü uzatarak gösteren köpeklerden söz ettik. Basın toplantısına kolkola, birlikte gittik. Konser sonrası herkes ve Benson, Hilton'un barında oturup bu tanışmayı kutlayacaktık ki içimden bir ses odama yönlendirdi beni. Neden gittim odaya hiç bilmem. Kapının altından atılmış onlarca zarf vardı, oda telefonumda sesli mesajlar. Arkadaşımdan, veterinerimiz Ali Aşgar'dan sayısız kere bırakılmış telaşlı mesajlar. "Cim Bom komada, ne yapalım?" diye soruyorlardı. Odamdan bir daha hiç çıkmadım. İzmir Efes ve Hilton, Cim Bom'u tanıyan gazeteci arkadaşlarla doluydu. Haber bara ulaştı. Sabaha karşı gelen ölüm haberiyle odam taziyeye gelenlerle doldu taştı. Cim Bom'un, benim, sizin arkadaşlarınızla. Sizi aradım ilk... O kadar uzun uzun konuştuk ki acımızı telefonda... Yine de bu yazdıklarımı anlatamadım. Sonra da bir çok şeyi sakladığım gibi bunları da kendime sakladım. Yıllarca bizlerle Gelişim'e gidip mesai yapan, karikatürlere giren, dergi bitimlerinde sabahlayan, fotoğraflarda konu mankeni olan, adına doğum günü partileri, aslına benzer basın kartları düzenlediğimiz köpeğimiz Cim Bom kendine yakışır biçimde gazeteci camiası tarafından uğurlandı. Onu gömmem için bana ayarlanan uçak biletini kullanmadım. İstanbul'a gitmedim. Cim Bom'un bana ölümünü göstermeme zarafetini bozmadım. Canım arkadaşım Handan'ın, ona layık gömme töreni yapacağından emin, sadece onunla geçen koşulsuz sevgi deneyimimi düşündüm. Asla bir insanla yaşayacağıma inanmadığım bu süreci kutsadım. Ona zor günlerimde yanımda kaldığı için teşekkür ettim. Bir otel odasında doya doya ağladım ve yasını tuttum. Döndüğümde eve sadece valizimi bırakmaya gittim. Ona ait herşeyi evden yok etmiş dostlarım, çok incelikle izleri silmişlerdi. Ne var ki peşim sıra dolaşırken boynunda asılı duran adı yazılı künyesi, tasmasındaki metale dokununca çın çın sesler çıkarırdı. Bu sesi kimse kulağımdan silemezdi. Yastığımda burnumun dibinde yatarken iki zeytin gibi bana bakan anlamlı derin kara gözlerinin bende çoğalttığı sevgiyi kim silebilirdi. Cim Bom'un izleri ruhumda ömrüm boyunca kalacaktı, kabul ettim. Ama eve giremedim. Handan "Gel, bizde kal. Cim Bom Baba türbesine yakın iyi gelir sana" diyerek beni ilk kez güldürdü. Ona şahane bir mezar yapmıştı, Aşiyan manzaralı bir bahçeye boynunda tasmasıyla gömmüştü. Bir iki gün süründüm öyle. Migrendi, midemdi, oydu buydu, şuydu işte... Hiç bir yerde değildim. Havada gibi ağırlıksız. Hayatımda 11 yıl birlikte olduğum bir varlık daha yok, Cim Bom'la 11 yıl birlikte geçmiş. Sevgili kaybı gibi bir şey! Toparlanamadım! Skylife'takiler uzun süreli bir iş seyahati koydular önüme... Önce Güney Afrika, sonrasında Hint Okyanusu'nda cennet gibi bir adaya Mauritus'a sürdüler beni. O adada anladım, cennet insanın içinde! Döndüğümde Cim Bom'la yaşadığımız evden eser yoktu. Her zaman bana iyi geleni anlayan annem ve dayım evin her şeyini değiştirmişlerdi. Bundan sonrası berbat! Bu ev köpeksiz ve de Cim Bom'suz çok çirkindi! Tertemiz, kokusuz, sessiz, huzurlu güzel bir ev! Çocukluğumdan beri hayvansız, özellikle köpeksiz yaşayamayan benim için bir cehennem! Her gece bir yere gittim, her gece içtim, köpek kaybını küçük görenlerden kaçtım, her gece ağladım. Ayakta durasım yoktu. Düştüm ayağımı burktum, tendonu koparttım. Bodrum'daydım. Çocukluk arkadaşım Candan'ın yanında. 8 ay geçmiş Cim Bom'suz yeni yıl gelmişti. Beni arayıp bana bir köpek almak istediğinizi söylemiştiniz. (Cim Bom öldüğünde Bodrum'da olduğum oradan aklınızda kalmış olmalı) Her zaman güzel hediyeler verdiniz bana. Ama bu kez sormadan verseydiniz de alamazdım, hazır değildim böyle bir armağana. Bir çok köpeğimizi birlikte büyüttüğümüz Candan, tendon kopmama değil ama yaşam bağımın kopmasına iyi gelecek olanı biliyordu. Bodrum'da köpeği Slash'i koydu baş ucuma. Cim Bom'u kaybetmemin hemen arkasından baba olmuştu Slash. Elimde büyümüş bir İspanyol Cocker'dı. Yavrularından biri benim içindi ama almamaya direnmiştim. Size de söylediğim gibi Cim Bom'dan sonra başka köpek istemiyordum. 2 ay ayak alçıda yattım evde. Bir türlü ayaklarımın üstünde duramadım. Kendimi dinledim. İçimde bir ses bir köpek sahibi olmam için zorluyordu beni. Ama bir başka ses hep "Hayır" diyerek onu susturuyordu. Bastonla yürümeye başladığımda kapı çaldı bir gün. Candan, Slash'in 8 ay almamaya direndiğim yavrusunu bir hafta sonra geri alacağını söyleyerek bırakıp gitti. 8 yaşına geldi kimse gelip geri almadı. Hayat değişti. Başkalaştı. Onun ipini kendime bağladım. Cim Bom'la kurduğumdan çok farklı bir ilişki kurdum. Cipsi (Gypsy), Cim Bom gibi değil. Asla bir başka Cim Bom'um olmayacak. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de...
|