| |
Altın tabanca
İki şeyden çok huylanırım. Daha doğrusu iki şeyde mutlaka "bityeniği" ararım: Altın tabancalı adamlardan söz edildiğinde. Ve polisteki bir "vukuat" sonrası "Bir ihbarı değerlendiren" güvenlik güçleri uyuşturucu ele geçirdiğinde... Türkiye, "Düşük yoğunluklu savaş"ın yaşandığı 1990'ların alacakaranlık yıllarında epey altın tabancalı adamla tanıştı. Bir yanda Albay Olivier North'un (ABD derin devletinde İran'a yasadışı yollardan silah satıp geliriyle Nikaragua'da Marksist yönetime karşı gerilla savaşı veren aşırı sağcı Kontra milislerini finanse eden birimin başındaki yurtsever) yerli versiyonları cirit atıyordu o dönemde. Bir yanda da Medellin (Kolombiya'da uyuşturucu baronlarının denetimindeki bölge) tipi örgütlenmeler. Bazen yolları kesişiyordu, bazen de gölgede vuruşuyorlardı. İşte o ortamda gündeme peş peşe birçok altın tabancalı adam giriverdi: Behçet Cantürk, Enis Karaduman, Mehmet Saruhan, Fevzi ve Şahin Aslan kardeşler, Mehmet ve Hasan Arslan kardeşler, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Hacı Koray, Süleyman Sülük, Hakan Çillioğlu, Şenol Ata, Hüseyin Can, Mustafa Toprak, Adnan Yıldırım... Sonra çoğu, Sapanca-Adapazarı-Düzce ölüm üçgeninde sonsuza kadar susturuldular. Bellerinde altın tabancalarıyla. Ardından Albay North'un Türkiye kopyaları da sahneden çekildi. Kimi trafik kazasında can verdi, kimi cezaevine gönderildi, kimi de çiçek yetiştirmek, torun büyütmek için gözden ırak kasabaları mesken tuttu. Ve meydan Escobar (Dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçısı olan Kolombiyalı) artıklarına kaldı.
Van'daki küçük Medellin Bundan sonrasını CHP'nin en önemli çıkışı ve en övgüyü hak eden icraatı olan "Van Raporu"ndan aktaralım: "Bölgede aşiret liderleriyle özel ilişkilerin hüküm sürdüğü farklı bir yapı oluştu. Uyuşturucu işindeki belli bir grup, devlet yetkililerine baskı yapıyor, kimi zaman da menfaat sağlıyor. İldeki bazı aşiretler, kendi kolluk güçlerini oluşturma yoluna bile gitmişlerdir." Van devletin esamisinin okunmadığı Medellin'in -şimdilik- daha küçük bir modeli olmuş, kimsenin haberi yok... İşte bu kolluk güçlerinden biri de altın tabancasıyla, narkotik müdürünün burnunu kırdı. İşin vahim yanı altın tabancalı adamın AK Parti'den belediye başkanı olması. Daha da vahimi ise, hemen kapı önüne konulması gereken bu kişi hakkında henüz işleme gerek duyulmaması. Rastlantıya bakın; CHP raporunda "Devletin bile artık güven duymadığı" ifade edilen Van polisi bu olayların ertesinde "Bir ihbarı değerlendirip" bir kamyonda 81 kilo eroin ele geçirmesin mi! Konunun erbabı iyi bilir; bu tür "ihbarlar"ın iki nedeni olur. Ya bir rezaleti perdelemek için polisin imdadına koşmak ya da daha büyük bir partiyi geçirmek için yem atmak. Atletizm yarışlarındaki "tavşan" koşucular gibi. CHP'nin "Van raporu"nu hükümet çok ama çok önemsemeli. Hem Türkiye'nin saygınlığını korumak, hem de AB'deki karşıtlara koz vermemek için. Yoksa Fransız araştırmacı Alexandre Del Valle'nin üç gün önce "Le Figaro" gazetesinde "Ankara'nın adaylığını reddetmek için nedenler" başlıklı yazısında yer alan "Türkiye'nin uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının üssü olduğunu unutmayın" iddiası bir anda dal budak sarıverir. İnanın; onca çabanın, onca reform paketinin etkilerini yok etmeye Van'daki Medellin yeter de artar bile. Ona göre...
|