|
Ünlülerin bilinmeyen yönlerini yazdı
|
|
"Vurun Kahpeye" ve Halide Edip "Vurun Kahpeye"nin (1949) galasından çıkarken: "Elinde beyaz bir mendille Halide Edip Hanım'ı görüyorum. Bundan kaçamam, kalabalığı yararak yanına gidiyorum, elini öpüyorum. Ağlıyor. 'Size teşekkür ederim çocuğum' diyor. Sezer Sezin'i kollarıyla göğsüne bastırıyor, yanaklarından öpüyor: 'Güzel kızım, çok teşekkür ederim, bana Milli Mücadele günlerini, çektiğimiz ıstırapları, o meşakkatli günleri yeniden yaşattınız' diyor."
"Kanun Namına" üzerine "O güne kadar dış sahneler için genellikle kırsal çevreler kullanılır, şehir sokak sahneleri elden geldiğince kısa tutulurdu. Filmlerde yaşanmış sokak sahneleri görülmezdi. Bu filmle, bizde ilk kez olarak kamerayı sokağa indiriyorum. İstanbul bir tiyatro ortamı olmaktan çıkıp, oyuncularımın içinde yaşadığı doğal çevre oluyor."
Çolpan İlhan ve Fikret Hakan "İnce, uzun bir kız, yüzünün yarısını iri kara gözleri kaplıyor. Adı Çolpan İlhan ama bilmeye gerek yok aslında, gözleri onu tanımlamaya yetiyor. Zarif tavırları, sakin bir sesi, ince bir gülümsemesi var. Öteki yeniyetme dediklerinden, genç irisi. Daha önce "Beyaz Mendil"de çalıştığım Fikret Hakan. Esmer, hafif dalgalı saçları, anlamlı bakan."
Yılmaz Güney "...Uzun boylu, zayıf, kısa kıvrık saçları, derinden bakan kara gözleri, kemiklerine sarılı esmer derisi, her şeyi ile kavruk bir genç iki hafif adımla odanın ortasına varıyor. Kısa bir süre bakışıyoruz. 'Ben Yılmaz Güney' diyor, el sıkışıyoruz. 'Ben Adanalı'yım ağabey' diyor. 'Yıllarca sinemalarda, film işletmelerinde çalıştım, senin çevirdiğin filmlerle beslendim, o kutuların üstünde yatıp uyuduğum çok oldu. İstanbul'a gideceğim, onun filminde oynayacağım, beni çok beğenecek düşleri kurdum.' Bu tür oyuncularla birbirimizin gözlerine bakarak anlaşıyoruz. İstenileni daha söylemeden kavrıyor, bir baş eğimini, kaş çatmasını anlamlandırıyor, bunlara ayn yolla karşılık veriyorlar. Güney'le de öyle oluyor, çalışmalarımızda çok az konuşuyoruz. Karşımda has bir sinema oyuncusu var.... Söz silahtan açılınca, Yılmaz silahını çıkarıyor, şişe, sigara paketi ne buldularsa nişangah kılıp ateşe başlıyorlar, bana bile zorla bir iki el attırıyorlar. Kurşunlar bitince, bu çılgınlığı filmin şerefine şenlik ateşi diye niteliyorlar."
Orhan Gencebay "Uzunca boylu zayıf bir genç. Aydınlık geniş bir yüzü var. Üst dudağını örten özen gösterilmiş kumral bir bıyık, aynı özen aslan yelesi saçlar için de geçerli.... Sazını eline alıyor, ayağını alçak bir iskemleye dayadıktan sonra, herkesin elinde görüp dinlediğim o ince zayıf sesli saz, onun elinde devleşip bir orkestra hacmine yükseliyor. Sazın böyle çalındığını bir daha hiçbir yerde duymadım."
Türkan Şoray "Şimdi karşımda, herkese her an yardıma hazır olacak kadar yakın ve sıcak, buna karşın saygı duyulacak bir mesafeyi korumasını bilen bir hanımefendi görüyorum. Çekim alanı işçilerine kadar, herkes hangi konuda olursa olsun ona yardım etmekten mutlu oluyor."
Cüneyt Arkın "Cüneyt Arkın'la ilişkimiz karşılıklı olarak mesafeli oluyor. İkimiz de elimizden geldiği kadar işimizi yapıyoruz. Buna karşılık aldığımız sonuç ikimizi de mutlu kılıyor. İlk günden tutumuna bakarak, önceden çalışıp hazırlanmış olduğunu görüyorum. Bedeninin dilinden faydalanıyor, yüzü ve gözleri hiçbir mim gerektirmeden, sevecen olduğu kadar kıyıcı da olabiliyor."
Türker İnanoğlu "Aslında gariplik Berker İnanoğlu'nun beni çağırmasında. Aynı şekilde, ağabeyi Türker İnanoğlu beni çağırmaz çünkü benim çalışma yöntemim onların yöntemine uymaz. Aradaki farkı burada anlatmayı gerekli görmüyorum."
Zeki Müren "Zeki Müren'le çalışmak bir zevk oluyor. Çok uyumlu ve bu yönetim işini de çok iyi kavramış. Gün boyu çalışıp yorulmamıza karşın neşesini hiç bozmuyor, ben başka bir çekimle uğraşırken, işi olmayan oyuncuları etrafına topluyor, onlarla şakalaşıyor, ben bir taraftan görününce 'Aman, müdür bey geliyor' diye toparlanıp, asık suratıma karşın beni de güldürmeyi başarıyor."
Muhterem Nur "Yılların, iş makyajının, geceler yorgunluğu maskesinin ardından Muhterem Nur'un o klasik yüzünü çıkarıyorum. 'Nasılsınız Muhterem Hanım?' soruma 'Eh, görüyorsunuz işte, barda çalışıyorum' diye karşılık veriyor. Birbirimize iyi dileklerde bulunuyoruz, öte-berisini taşıyan komilerle odasına gidiyor. Verdiği sade ve yakıcı karşılık beni sarsıyor."
Hoca-çırak ilişkisi üzerine "Bizim dönemin sineması kolları açık olagelmiştir. Başka türlü, Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Halit Refiğ nasıl olurdu? Kimsenin önüne engel koymadık, kimseyi kıskanmadık, başarılar hepimizin başarısı sayıldı."
|