1975 yılından itibaren 15 yıl boyunca Çukurova Grubu'na bağlı bir dış ticaret şirketini yöneten Mehmet Emin Karagülle'nin arkadaşımız Balçiçek Pamir'e anlattıkları ne kadar ilginç. Çukurova Grubu'nun sahibi Mehmet Emin Karamehmet'in sağ kolu olduğu belirtilen Karagülle üstü kapalı bir şekilde Turgut Özal'ın patronundan rüşvet istediğini ileri sürüyor. Buna tanıklık etmiş. 1990'lı yılların başında, televizyon kurmak için Özal'dan izin isteyen Karamehmet'e Özal şöyle demiş: "Bak Mehmet. Kendime muhalif bir kanal kurdurmam. Mutlaka kurmak istiyorsan içinde ben de yer almalıyım." Karamehmet bu teklifi kabul etmemiş. Karagülle iddiayı güçlendirmek için bir yıl sonra Özal'ın oğlu Ahmet Özal ile Cem Uzan'ın Magic Box adlı kanalı kurmasını da hatırlatıyor. Özal aramızda olmadığına göre, bu görüşmenin diğer tanığı Çukurova'nın patronu Mehmet Emin Karamehmet olayı anlatmalı. Özal soyismini devam ettirenlerin ise bu iddia karşısında sessiz kalmaları ne kadar ürkütücü. İşin başka bir boyutu var. Karagülle'nin şirketini ihracat rekortmeni yaptığı yıllar öyle havadan sudan anılarla geçiştirilemez. Kapalı bir ekonomide ithalat ve ihracat yapabilmek için yasadışı yollara başvurulduğu yılları bir kenara bırakalım. 1980-1985 arası da es geçilir mi? Altın kaçakçılığının, hayali ihracat ile kol kola, Türkiye'yi ahtapot gibi sardığı yıllar. Birileri altın kaçırıyor. Birileri hayali ihracat yapıyor. Birileri yurdışında kaçak altının parasını "temizleyerek" Türkiye'ye sanki ihracat bedeli olarak sokuyor. Yani şeytan üçgeni kurulmuş. MİT bile üzerine bir ton rapor yazmış. Bu şeytan üçgeni, Özal'ın altın ithalatını serbest bırakması ile yıkılmıştı. O dönemin gazete arşivlerini karıştırmak bile bazı gerçeklere ulaşmak için yeterli. Ayrıca, yanlış mı hatırlıyorum? Aynı yıllarda Mehmet Emin Karamehmet, Caterpillar davası nedeniyle Türkiye'ye gelemiyor, İsviçre'de grubun Baytursa adlı şirketini yönetiyordu. Baytursa'nın genel müdür yardımcısı ise AKP'den milletvekili seçilen ve şu an bağımsız kalan Emin Şirin idi. Türkiye'nin hızla ve biraz da kaş göz patlatarak dışa açıldığı yıllardı. İhracatın hayalisiyle harmanlandığı bir dönem, böylesine suya sabuna dokunmadan anlatılır mı? İnsan hiç Orhan Aslıtürk'ten bir anekdot koymaz mı? Nasrullah Ayan'dan bahsetmez mi? Karamehmet'in daha sonra kanlı bıçaklı olduğu yeğeni Hasan Karamehmet'in yönetim kurulu başkanı olduğu Çukurova Dış Ticaret nasıl hayali ihracattan uzak kaldı? Bunu nasıl başardı? Bu bile başlı başına kitap olurdu... Madem o günleri bilmeyen kuşaklara anılar aktarılacak, bu kadar önemli realitelere dokunmamak olur mu? İnsan, dönemin ünlü bankacıları Vural Akışık, Hüsnü Özyeğin, Halit Soydan, Erol Aksoy ve adını şu anda hatırlayamadığım diğerlerinin, ihracat ve ithalatın finansması için neler çektiğinden ve onlarla yaşanan anılardan hiç bahsetmez mi? Mehmet Eymür tarafından kaleme alındığı belirtilen ve Aydınlık Dergisi'ne sızdırılan ünlü MİT raporu bile daha renkli ve öğreticiydi...