Frengistan cevizi
Başbakan Erdoğan'ın Fransa seyahati için yola çıkarken dün-bugün-yarın köprüsü üzerinde bağlantılar, ilintiler ve çelişkiler örgüsünde anlamlı ilmekler arıyorum.. Hafıza girintilerinden bir 'Necip Fazıl benzetmesi' öncelikle uç veriyor.. Şimdiki iktidarın zirvesindeki isimler de dahil, 40 ve üzeri yaşta 'mukaddesatçı' geçmişi olan okur yazarlar bilirler ki, merhum üstat batılılaşma maceramızı Hindistan'da 'maymun avı' için kullanılan yönteme benzeterek eleştirirdi. Bu hikayeye göre maymunu yakalamak isteyen avcı, bir tuzağın içine Hindistan cevizini koyar ve beklemeye başlar.. Hayvancık, kavanoz ağzı kadar girişi olan tuzağın içine bileğini sokup cevizi kavrar ve çıkarmaya çalışır.. Oysa tuzağın ağzı ancak bir maymun bileğinin sığacağı kadardır. Tabii ki maymun cevizi avuçladığı için elini çıkaramayacaktır. Cevizi bıraksa sorun yoktur ama ondan vazgeçemediği için bir türlü kolunu kurtaramaz, avcı da gelip ensesine biner.. Allah rahmet eylesin üstat 'teşbihte hata olmaz' deyip kılıcı ele almış ve acımasız bir yakıştırma ile hepimizi maymuna, bütünüyle Batı'yı Hindistan cevizine mi benzetmişti? Belki vaktiyle böyle yorumlayan 'şakirt'leri olmuştur ama üstadın hedefi körü körüne batıcıları aşağılamaktır. Benzetmedeki Hindistan cevizi de, bütün Batı değil; Batı'nın, taklit budalalarına beleş gibi görünen ve kolay elde edileceği sanılan 'sıradan gündelik değerler paketi' olsa gerektir.
*** Bugün Türkiye'nin dümeninde, AB üyeliği açısından gelmiş geçmiş en iştahlı ve en kararlı hükümet var.. İlginç ki, bu hükümetin üyelerinden belki de yüzde doksanı,bendenizin de eserleriyle okuma sevgisini kazandığım, sorgulayıcılıkta sınır tanımamayı büyük ölçüde kendisinden öğrendiğim- Necip Fazıl merhumun 'rahle-i tedris'inden geçmiştir. Bu siyaset kadrosunun dünden bugüne yaşadığı süreci izleyip gözleyenlerden biri olarak, asla 'eskiden ne idiniz, şimdi ne yapıyorsunuz' diyenlerden değilim.. Erdoğan ve arkadaşlarının Batı yanlısı tutumlarını 'takiye' olarak görmediğim de nice zamandır yazıp konuştuklarımdan bellidir.. Bu başka bir öykü, başka bir değişim.. Ortada üstatların nüfuzunu da aşan dünya cilveleri ve gerçeklikleri ile örülmüş bir kader ağı vardır. Biz, eşyaya ve oluşlara hükmettiğimizi zannederiz; doğrusu birçok şeyi beynimizle tasarlar, ellerimizle hayata geçiririz.. Filmin yönetmeni oluruz ama aslında yönetilmekteyizdir. Gerçekte kaderi ören, fail-i mutlak (mutlak yapıcı-işleyici) Yaratan, hem kendini gizler, hem de senaryoyu oynayanları sınar: -Acaba kim kendi benliğini ne ölçüde tanrılaştırmaya kalkışacak.. Dünyadaki en basit bir gerçekleştirmenin bile vaki olabilmesi için Mutlak Yaratıcı'nın tasarlayıp sunduğu doğa kanunları yanında milyarlarca irili ufaklı ayarlama ve denk getirişi kim ne kadar unutacak, kim ne kadar görebilecek? Bu kozmik sınavın başka -ve belki sayısız hikmetleri daha vardır.. Ancak ülkeleri adına sorumluluk yüklenmiş lider ve kadrolarının hiç değilse bu cilveler hakkında bir doygunluk çizgisine ulaşmış bulunmaları, toplumları için talihtir.
*** Erdoğan'ın Fransa seyahati, Avrupa'nın Türkiye'ye karşı adeta dalga geçer gibi bir tutum takınabileceğine ilişkin yeni işaretlerin üstüne rastlıyor. Almanya'nın lastikli çark ediş biçimi de bu suları hayli bulandırmış bulunuyor. Önceden planlanmış bu gezinin, Fransa'daki kesin ve derin Türkiye karşıtlığını yumuşatıp yumuşatamamaktan öte, etkili odakların gerçek niyetini tespit amacı güttüğü açık.. Erdoğan'ın uzunca bir zamandan beri kuşkulanmaya başladığı 'şartlı üyelik' ihtimali de bu gezide sorgulanacak.. Sanırım Paris'te sergilenecek Türkiye tavrının özü 'sakın şartlı bir 'Frengistan Cevizi' ile karşımıza çıkmayın' uyarısı olacak.. AB'nin Türkiye'ye maymun muamelesi yapmaktan vazgeçebilmesi için istikrarlı bir karakter çizgisi şart. Bu karakter sürekli hem vakur bir tevazu, uyanık bir sükunet ve hem olgun bir güleçlik sergilemeli, hem de çok az ve öz konuşmalı.
|