Şu aylaklık günlerinde
Akmerkez'den hoşlanmıyorum, Beyoğlu teraslarında açılan yeni "mekanlar"ın trend olması beni heyecanlandırmıyor, Fransız Sokağı'nı acayip yapay buluyorum, briç bilmiyorum, Yılmaz Erdoğan dostum değil, Bodrum'a dayanamıyorum, Reina ya da Laila ile Türkiye'nin tanıtımı arasında hiçbir bağ kuramıyorum, mesleki başarılar peşinde koşmuyorum, Bedri Baykam'a sadece ressam, Fazıl Say'a sadece müzisyen olması durumunda katlanabiliyorum, aklıma gelen her şeyi yazıyorum, bir cemaatin adamı olmayı başaramıyorum, profesyonel olamadığım gibi duygusal da olamıyorum, ne titizlendiğim bir imajım ne de zor günlerimde bana sahip çıkacak bir çevrem var. Şairin dediği gibi "Uyrukların içinde uygunsuz biriyim." Kısacası kendimi Yusuf Atılgan'ın "Aylak Adam"ı ya da Oğuz Atay'ın "Tutanamayanlar"ından biri gibi hissediyorum. Yani pespaye ve katlanılması güç bir ruh hali beni çepeçevre kuşatmış durumda. Bu saatten sonra terapi seanslarına katılamam, çünkü o kadar modern tavırlı değilim. Hindistan'da bir "baba" bulup intisap etmeyi düşünmek beni aşar, çünkü o kadar uçuk değilim. Bezirgan işi "kişisel gelişim setleri"nden yardım beklemeyecek kadar da aklım başımda. Belki de en iyisi tamamen bana özgü bir rehabilitasyon programından geçmek..
*** Şu aylaklık günlerimde kendim için hazırladığım rehabilitasyon programını takdirlerinize sunuyorum: BİR: Erich Maria Remarque'ın "İnsanları Seveceksin" adlı kitabı okunacak. İKİ: Bazıları her ne kadar "Dünyanın en sıkıcı oyunu" dese de Şiar Yalçın briç dersi vermesi için ikna edilecek ve böylece iyi bir köşe yazarı olmak için ilk adım atılacak. (Not: 25 yıllık bir kurs programı düşünülmelidir.) ÜÇ: Türban sorunu bir süreliğine paranteze alınacak. DÖRT: "Huysuz ihtiyar" Patricia Highsmith'in eldeki tüm kitapları kutsal bir ibadet şuuruyla yakılacak. BEŞ: Zengin işadamlarımızın eğlence sektöründe yaptıkları tüm atılımlar, insanlığın geleceği açısından kaydedilmiş süper başarılar olarak algılanacak. ALTI: Joan Baez konseri yerine Nükhet Duru-Cenk Eren ikilisi tercih edilecek. YEDİ: İki kez "Çağrı" filmi, bir kez "Çöl Aslanı" filmi izlenecek. SEKİZ: Milli şuur artsın diye mehter marşları dinlenecek. DOKUZ: Kimlik bunalımı son bulsun diye yüz kez "Ben doğuyla batı arasında köprü olmak istemiyorum" yazılacak. ON: İçki satılan yerlerden alışveriş yapmama, bankaya adım atmama gibi çok eski alışkanlıklar yeniden devreye sokulacak. ON BİR: "Ben" demek günahtır. Bundan sonra "ben" yerine tevazu vurgusunu artıran "biz" sözcüğü tercih edilecek. ON İKİ: Profesör Nevzat Yalçıntaş gibi bir "yaklaşım üstadı"ndan "kimseyi küstürmeden yaşamanın 20 altın kuralı" dersi alınacak. ON ÜÇ: "İki dünya arasında sıkışıp kalmak" konusuna bir daha asla değinilmeyecek. ON DÖRT: "İçine doğulan kültürel çevre"yle bir ömür boyu sürecek barış anlaşması imzalanacak. ON BEŞ: Aklına her geleni yazan bir yazar olmak yerine, aklına gelmesi gerekenleri yazan bir yazar olmanın püf noktaları üzerine düşünülecek. ON ALTI: Ya İsa'ya, ya Musa'ya yaranılacak.
|