|
Sokağı sadece 4 günde 65 bin kişi gezmiş
|
|
Cezayir Sokağı ve çıkmazında yer alan Fransız Sokağı projesinden bahsediyorum. Sanki sihirli bir el dokunmuş o bölgeye. Müthiş olmuş. Ama biz ne yapıyoruz? Sadece ismi sadece demagoji
Fransız Sokağı isimli kültür projesini gördünüz mü? Beyoğlu'nda Cezayir Sokağı ve Cezayir Çıkmazı'nı kapsıyor. Projeyi ilk kez Kadir Topbaş'tan duymuştum. Nasıl heyecanlıydı anlatırken. O zamanlar Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapıyordu. "Sadece Fransız değil ardından İtalyan ve Belçika sokakları projeleri de geliştireceğiz" diyordu gözleri parıldayarak. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 1 Temmuz'da Fransız Sokağı projesinin açılışında o gün söylediklerine bir de ek yaptı. Dedi ki "Sadece Beyoğlu değil, Sultanahmet, Eminönü, Eyüp, Fatih, Yedikule'de de aynı tip projelerin yapılması gerek." Fransız Sokağı'nda neler mi var? Neler yok ki? Kafeler, restoranlar, barlar, sergiler, butikler... Sanki gizli bir el dokunmuş bu sokağa. Bütün evler restore edilmiş, bazıları baştan yapılmış, rengarenk boyanmış. Bütün işletmelerin belli bir standartta olmasına da büyük özen gösterilmiş. Garsonların kıyafetlerinden tentelere, çalınan müziklerden mönülere kadar bir bütünlük sağlanmış. Cezayir Sokağı ve Çıkmazı'nın eski halini bilenler şimdiki durumu gidip gördüklerinde kocaman bir gülümsemeye sahip olacaklar, eminim. Yıkık dökük duvarların, çöp dolu sokağın yerinde yeller esiyor şimdi. Şehrin dört bir yanından insanlar akıyor bu projeye. Kimi yiyip içiyor, kimi sadece dolaşıyor. Yabancı turistlerin sayısı ise hayli fazla. Geceleri ışıklandırılıyor, her dükkandan belli belirsiz Fransız chanson'ları yükseliyor. Bir de dev video wall, Patricia Kaas'ın konseri... Mutlaka bir tanıdık yüz görüyorsunuz. Cemil İpekçi, Nebil Özgentürk benim rastladıklarım. Özetle sokak rüya gibi olmuş. Durup dururken eski bir sokağı baştan yaratmışlar. Turizme olan katkısı da acabası. Geçen gece yan masada Conde Nast Traveller'e dışardan yazı yollayan Amerikalı bir gazeteci oturuyordu. Tek bir kelimeyle özetledi. "Sihirli" dedi. Gerçekten de İstanbul'un ortasında bir yerde bir Fransız projesini yaşatmaya çalışmak sihir değildir de nedir?
*** Meslektaşım Ahmet Tulgar sokağın girişindeki güvenliği eleştiren bir yazı yazmış. Yurtdışındaydım okuyamadım, Ahmet Hakan'ın onu destekleyen yazısına denk geldim. Acaba hangi birinden başlasam? Ahmet Hakan'ın hiç görmediği bir sokağı eleştirmesini mi? Hiç maruz kalmadığı güvenlik uygulamasını yerden yere vurmasını mı? Yoksa Cezayir Sokağı'nın isminin neden Fransız Sokağı'na dönüştürüldüğünü sormasını mı yazsam? Öncelikle sokaktan başlayalım. Öğrendiğim kadarıyla sokağın ismi hala eskisi gibi, hatta tabelası bile değişmemiş. Fransız Sokağı ise projenin ismi. Ama hala öküz altında buzağı aramak istiyorsak tabii o başka. Bazen kendimi buraya ait hissetmiyorum diye yazıyorum ya, bu da onlardan bir tanesi işte. Böylesine güzel bir projenin, bırakın "turizm" açısından önemine, onca kişiye iş sağlayan, ilk 4 günde 65 bin İstanbullu'yu oraya taşıyan bu sokağın ismi yüzünden siyasi mecralara çekilmek istenmesini gerçekten de anlamıyorum. Anlayamıyorum. Belki de benim düşünce sistemim öyle çalışmıyor. Üzgünüm. Fazladan güvenlik var diye protesto edilmesini de anlamıyorum. Ahmet Tulgar, sevdiğim kalemlerden bir tanesi. Hayata bakışını, duruşunu beğeniyorum. Böylesine güzel bir adamı çileden çıkarttılarsa, mutlaka bir şeyler olmuştur diye de düşünüyorum. Doğruya doğru. Ama yapma Allahaşkına Ahmet Tulgar, bırak da önlem alınsın. Bırak da silahlı adamlar yan masalarımızda oturmasın. Terör korkusunu her dem hissettiğimiz bir şehirde az da olsa nefes alalım "Korunuyordur canım, hiç olmazsa kapıda cihaz var" diyerek... Belki de sadece psikolojik... Eğer caydırıcı olacaksa neden olmasın? Oturalım tartışalım, "Güvenlik işini iyi yapıyor mu, iyi davranıyorlar mı insanlara acaba?" diye. Ama yerden yere vurmayalım. İyi bir şeyler yapıyorlar orada. Gidin de bir bakın, hak vereceksiniz. Güzel işler yapanları böyle cezalandırmayalım. İki gün önce sokağa bir grup protestocu gelmiş. Bağırıp çağırmışlar "Halkın sokağına halkın girmesine izin vermiyorsunuz" diye. Projenin mimarı, sahibi, kısaca her şeyi Mehmet Taşdiken ile konuştum. konuştum. "Taşından boyasına kadar çok özendik, ne demek halkı almamak, nasıl söylerler bunu? Burasının üzerinde siyasi bir oyun oynanmak isteniyor, nasıl oldu da alet olduk?" derken üzgündü. İçim karardı inanın. Öylesine karardım ki nefes alamadım. İyi şeyler oluyor İstanbul'da. Fransız Sokağı projesi de bunlardan bir tanesi. Eksikleri yanlışlarını düzeltmek de bizlerin görevi ama bitirmeden, öldürmeden.
|