Gaultier'nin ekmekle yarattığı harikalar
Modanın gurusu Jean Paul Gaultier son sergisinde bütün yaratıcılığını hamurla sergiledi
Paris'teki Fondaditon Cartier binasına gelenleri kışkırtıcı bir baget kokusu karşılıyor. Ve ekmeklerden, pastalardan, turtalardan yapılmış şemsiyeler, şapkalar, ayakkabılar ve çantalar herkesi şaşırtıyor. Bu "Ben sanatçı değil zanaatkarım" diyen Gaultier'nin hamur ve ekmek kullanarak yarattığı bir çılgınlık.
*** 'Gaultier' marka ekmek
Dünyanın en büyük modacılarından biri, dünyanın en büyük çağdaş sanat merkezlerinden birinde sergi açmaya davet edilirse ortaya ne çıkar biliyor musunuz? Her yerde en kutsal yiyecek olan ekmek
Bu esrarengiz paragrafın, Türkçe'den Türkçe'ye tercümesi şöyle efendim; Modanın yirmi beş yıllık gurusu Jean Paul Gaultier, uzun süredir "sanat yaşamını" özetleyen bir sergi açması için, en önemli kurumlar tarafından dünyanın dört bir yanına davet ediliyordu. Ama onun canı, gelmiş geçmiş işlerini mankenlere giydirip, altlarına ağdalı metinler yazıp, fonda da havalı müzikler çalmak istemiyordu. Bir de, her şeyden önemlisi, terzi yamaklarının bile sanatçı geçindiği bu meslekte, "ben sanatçı değil, zanaatçıyım" diye tutturmuştu büyük usta. İşte serginin çıkış noktası bu düşünce oldu: O zanaata olan saygısını dile getirecek, bunun için de, zanaatların içinde belki de ilk akla gelenini, en temel, en vazgeçilmez olanını, hamuru, ekmeği seçecekti. Jean Paul Gaultier, Fransa'nın en iyi fırıncılarını bir araya toplayıp çatlak projesini anlattı: Büyük mimar Jean Nouvel'in yaptığı Fondation Cartier binasını ekmeklerden, bisküvilerden, turtalardan, pastalardan yapılmış elbiseler, şemsiyeler, şapkalar, ayakkabılar, çantalarla donatacaktı. Modeller çizildi, fırınlar işe koyuldu. Kolay değildi projeyi gerçekleştirmek. Kağıt üzerindeki bir model, ekmeğe dönüşünce, kumaşta olduğu gibi kolayca bulamıyordu hacmini ve biçimini. Tek bir parça için kilolarca hamur yanıyor, eriyor, kuruyor, ziyan oluyordu. Zaman geçtikçe, Gaultier usta hamuru, ekmek ustaları da modayı yoğurmayı öğrendiler ve ortaya hakikaten muhteşem bir iş çıktı. Sergiye girerken mis gibi bir ekmek kokusu karşılıyor ziyaretçileri. Beş bin adet Fransız geleneksel ekmeği baget, mimari harikası binanın pencerelerinden sarkmaktalar. Fondaki ses bantı, çeşitli hamur yapma tekniklerini anlatırken, Gaultier'nin yaratıcılığına bırakıyorsunuz kendinizi. Madonna için çizdiği büstiyerin, Kelly çantanın, ya da yıllardır adıyla özdeşleşen denizci bluzunun ekmekten versiyonlarına gülümsüyorsunuz. Bu arada mankenler, dünyanın en seksi fırıncı kızları rolünde arz-ı endam eyleyerek, yine Gaultier'nin kreasyonu olan lacivert beyaz çizgili ekmekleri satıyorlar.
Ekmeğin Keyifli Biçimi Haute couture bir ekmek kemirmenin keyfiyle sergiye devam ederken, merdivenlerden iniyor ve gerçek bir ekmekçi fırınıyla karşılaşıyorsunuz. Burada, usta ellerden ekmek yapma sanatının inceliklerini seyrediyor, bir yandan da duvarda asılı olan, Stefano Pandini'nin harika fotoğraflarına bakıyorsunuz uzun uzun. Adına ekmek denen, o her dinde kutsal, bir o kadar da sade "nimetin" bu kadar "keyif verici bir maddeye" dönüşmesine şaşırıyor ve "haklıymış usta" diyorsunuz. Sade şeylerin ne kadar sofistike olabileceğini ispat ettiği için, iyi zanaatın vasat sanata fark attığını gösterdiği için, sergide ortalıkta koşuşturan çocukları hakikaten çok eğlendirebildiği için... Bir de adına moda denen o rengarenk kainatın hayatımızı şenlendirdiğine yürekten inandığı, işini çok iyi yaptığı ama gereğinden fazla da ciddiye almadığını korkmadan her yerde haykırdığı için. Modacı olmanın verdiği sosyal statüyü değil, elbiseleri kesip biçmenin, elleriyle çalışmanın zevkini sevdiği için. Çocuklarımla birlikte, Gaultier marka ekmeklerimizi kemirerek sergiden çıkarken "işte" diyorum kendi kendime: "İşte böyle büyük modacıların elinden çıkan akıllı modayı seviyorum ben. İnsanları elbise askısı yerine koyan aptal modayı değil..."
|