Takiyeciliğe karşı mücadele rehberi
Türkiye'de iki yüzlülüğe kapı aralayan bir sistem var. "İslamcı" gerçek niyetini söylemez, "kuş dili"yle konuşur, "gözlerime bakın ne demek istediğimi anlarsınız" der, takiye yapar.. İki yüzlülüğünün gerekçesi de hazırdır: "Gerçek düşüncelerimi ifade edemiyorum çünkü başım belaya girer". "Kürt siyasetçi", kendi başına inisiyatif geliştirmekten acizdir, terör örgütünden bağımsız politika izleyemez. En büyük dayanağını silahlı örgütten alır. Bu yüzden hem yasal sınırlar içinde kalması, hem de örgütle arasında bağ olduğunu hissettirmesi gerekmektedir. İki yüzlülük yapar, gerçek niyetlerini saklar, imalarla konuşur.. İki tarafa da çekilebilecek kapalı anlatımlarla yasal ve toplumsal baskılardan kurtulur. Buna rağmen sıkıştırılırsa, sıkıştıranın kimliğine ve meşrebine uygun yanıtları hazırdır. "Milliyetçi", Avrupa Birliği'ne samimi olarak karşıdır ama bunu açıkça ifade edemediği için bin dereden su getirmeye girişir. "Oy alarak iktidara gelemeyeceğinden emin olan siyasetçi", kendine en uygun ortamın "askeri düzen" olduğunu bilir, bunu açıkça ifade etmesi "ayıp kaçacağından" memleket sorunlarını "askeri darbe için uygun koşullar" gibi takdim eder. "Laikçi", ülkedeki her türlü dinsel tezahürden nefret ettiği halde, hem toplumsal baskıdan korktuğu, hem de yasal engellerden çekindiği için gerçek düşüncesini açıklamak yerine, düşmanlığını bir parça dolambaçlı yollardan ortaya koyar. Kaypak bir ortam bu.. Kimse açık konuşmuyor. Kimse ele avuca gelmiyor. Bu alabildiğine kaypak ortamdan herkes gibi ben de fena halde sıkıldım. Buna bir son vermek gerekiyor ve yapılması gereken şu: "Şiddete açık çağrı" içermeyen her türlü düşüncenin özgürce ifade edilmesine olanak sağlamak! Böylece kim şiddeti meşru görüyor, kim kendi kişisel dini yaklaşımını iktidara getirmenin peşinde, kim Avrupa Birliği'ne karşı, kim din düşmanı, kim darbe yanlısı ortaya çıkacaktır. Mesela, hiç mırın kırın etmeye gerek yok, bırakalım tahliye edilen eski DEP'liler, ne düşündüklerini açıkça ortaya koysunlar. "Yakın tehlike" oluşturmayacak, standardı evrensel ölçütler içinde belirlenmiş özgürlük alanı içinde diledikleri gibi konuşsunlar. Savcıları göreve çağırmayalım, "Durun bakalım" demeyelim. Böylece Leyla Zana ve arkadaşlarının gerçek düşüncelerini öğrenme şansına sahip olabiliriz. Ancak o zaman onların "şiddet yanlısı" olup olmadıklarını öğrenebiliriz. Ancak o zaman onların, kendi başlarına siyaset üreten, taktiklerini örgütün belirledikleri kişiler olup olmadığını anlayabiliriz. Aksi taktirde bazılarımızın gözünde "özgürlük havarisi", bazılarımızın gözünde "vatan haini" olmaya devam edeceklerdir.
İslamcı ne istiyor? Bırakalım, adam bizim için uygun gördüğü sistemi anlatsın. Kürt siyasetçi neyin peşinde? Bırakalım, kafasının arkasındaki gizli niyetleri varsa ortaya koysun. AB'ye karşı çıkanın üzerine çullanmayalım, bırakalım adam gibi karşı çıksın. Darbe isteyen, "Ben darbe istiyorum" desin. Ama bunun için önce tabi ki halkın sağduyusuna güvenmemiz gerekir.
|