Strateji arayışı
Önemli ülkelerin liderleri iç veya dış politikayla ilgili yeni mesajlarını veya yönelimlerini yaptıkları konuşmalarda ortaya koyar. Verilecek mesajın önemine göre kamuoyu önceden bu konuşma için hazırlanır. Eğer konu dış politikaysa, ilgili ülkelerin yöneticilerine de bazı mesajlar iletilir. Temel tercihleri ya da yeni yönelimleri açıklayacak konuşmalar çok sık yapılmaz ve mesajları oldukça açık ve nettir. Merkez bir ülkenin dış politika yönelimlerine ilişkin tartışmalar bu konuşmalara ve yapıldıkları yere referansla sürdürülür. Türkiye'de genelde siyasetçiler, özel olarak da bu hükümetin yetkilileri, belli bir iletişim stratejisi içinde böyle konuşmalar yapma alışkanlığına sahip değil. Türkiye'nin hemen tüm gelişmelerin merkezinde olduğu bir dönemde Türk dış politikasının temel ilkeleri ve yönelimleri konusunda ana referans niteliği taşıyan kapsayıcı bir konuşma yok. Başbakan veya Dışişleri Bakanlığı danışman veya bürokratlarının yazacakları metinlerin ya da yapacakları konuşmaların ise benzer bir ağırlığı olamaz. Düşünülürse ne Kıbrıs, ne Irak'a asker gönderme, ne de 1 Mart tezkeresi akabindeki durum hakkında Başbakan, kamuoyunu bu konulara odaklanarak doğrudan muhatap almadı. Bunun sonucunda özellikle 1 Mart ertesi ve Kıbrıs'taki referandum sürecinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök açıklamalarıyla ön plana çıktı. Kayda değer saptama Güvenlik algılamalarının, güvenliği ilgilendiren konulara bakışın ve strateji anlayışının ciddi bir dönüşüm geçirmekte olduğu bu dönemde de hükümetin yapması gereken bir işi TSK üstlendi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlter Başbuğ geçen hafta bir sempozyumun açılışında Türkiye'deki stratejik düşüncenin evrimi ve TSK'nın kendini yeni koşullarda konumlandırması açısından mesajlar içeren ve önemli soruları gündeme getiren bir konuşma yaptı. Orgeneral Başbuğ'un kullandığı kavramlar, Soğuk Savaş sonrasıyla ilgili yaptığı saptamalar ve tehdit algılamaları stratejik düşüncedeki güncel yaklaşımları yansıtıyordu. Bundan yola çıkarak ulusal güvenlikle uluslararası güvenlik arasındaki bağlantılar hakkında söyledikleri seleflerince yapılmış benzeri konuşmalardan hayli farklıydı. Terörizmi yaratan sosyo-ekonomik sebeplerin ortadan kaldırılmasının elzem görülmesi, bu meseleyle çok uğraşmış bir ülke ve kurum açısından kayda değer bir saptamaydı. Irak ve iç savaş riski Irak'ta hayli kritik ve ilk safhaları çok kanlı geçeceğe benzeyen bir dönüşüm süreci başlamışken, TSK'nın Irak'la ilgili değerlendirmesi ayrıca önem taşıyordu. Irak'taki geçici anayasanın "çözümü gevşek merkezi devlet yapılanmasında" gördüğünü vurgulayan Orgeneral Başbuğ'a göre "tarihi örnekler, farklı etnik ve inanç gruplarına sahip ülkelerin daha çok, kuvvetli bir merkezi idare altında bir arada tutulabildiğini" göstermekteydi. Bu saptama, 21. yüzyılın ve bugünkü Irak'ın gerçeklerine hiç uymadığı gibi, konuşmaya hakim olan zihniyet değişikliğine de ters düşüyor. Irak eğer bütün olarak kalabilecekse bunun katı bir merkeziyetçilikle gerçekleşmesi ancak kanlı bir iç savaşla mümkün olur. Böyle bir gelişme Türkiye'ye de pek çok bakımdan hasar verir. Irak'ın toprak bütünlüğü tüm yaşananlardan sonra ancak federal bir yapı içinde korunabilir. Sonuçta TSK Irak'ın geleceği konusunda kendi tercihlerini ortaya koydu. Sıra hükümetin değerlendirmesini yapmasında ve tercihlerini ortaya koymasındadır. Nihai politika ise geniş bir tartışma sonucunda ve Baas türü bir rejime geri dönüşün imkansızlığı akıldan çıkarılmadan oluşturulmalıdır.
|