Zaman kazanma manevraları
Herkes zamana oynuyor. Bazı Avrupalı yetkililerin G-8 zirvesinde "Amerikalılar yeniden diplomasiyi keşfetti" demelerine rağmen büyük ülkeler arasında temel meselelere yaklaşımda henüz bir mutabakat yok. Şimdilik görünen, Amerikan seçimlerine kadar tarafların iplerin kopmamasına gayret edeceği ve gerçek pozisyonların seçimden sonra alınacağı. Bu tavır, Almanya, Fransa kadan ABD için de geçerli. Bush yönetiminin attığı neredeyse tüm adımlar, Kasım ayında yapılacak seçimlere endeksleniyor. Irak'ta savaş sonrasını tam anlamıyla yüzüne gözüne bulaştıran yönetim giderek dünyadaki imajının da seçimleri etkileyebileceğine inanıyor. Bu nedenle müttefiklerle kavgalı görünmemeye, diplomatik yolları denemeye, Irak'la ilgili BM Güvenlik Konseyi kararında tanık olunduğu gibi, pazarlık yapmaya özen gösteriyor. Bush'un savaşı yönetiş tarzının doğruluğuna inananların oranı seçmenler arasında yüzde 44'e indiği için bu hassasiyeti anlamak da zor değil.
Kim, kime emanet! Fransa ve Almanya gibi ülkeler açısından da ABD'nin Irak'ta başarısızlığa uğraması arzu edilmeyen bir sonuç. Ancak Bush yönetimine başarılı olabilmesi içn destek vermek de bu ikilinin içinden gelmiyor. Bu zevahiri kurtarma ve köklü kararları Kasım sonrasına erteleme eğilimi önemli konulardaki girişimlerin sulandırılması sonucunu da getiriyor. Bunun son örneği G-8 zirvesinden çıkan Ortadoğu'da reformla ilgili bildiriydi. Gide gele ismi "Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi ile İlerleme ve Paylaşılan bir Gelecek için Ortaklık" haline gelen girişimin metni sade suya tirit bir belge özelliği taşıyor. Başlangıçtaki radikal hedeflerden uzaklaşılmış, reform uygulaması bu konuya şeytana bakar gibi bakan Arap yöneticilerine bırakılmış bir program var artık. Yani kurda kuzu emanet ediliyor. Ortadoğu'da değişim projesinin gündeme geldiği ilk andan beri ABD'nin Ortadoğu'da kendisiyle birlikte hareket eden otoriter rejimlerle ilişkilerini riske sokacağına dair bir işaret de yok. Bu rejimlerin herhangi bir demokratikleşme, hatta siyasi liberalleşme ihtimalinden nefret ettiği de malum. Dolayısıyla dış baskı, teşvik veya dürtü; harekete geçilebilmesi için şart.
Baskının kaynağı önemli G-8 belgesinde kendilerine büyük sorumluluk yüklenen cılız sivil toplum örgütleri, demokratik oluşumlar ve muhalif grupların ne şekilde güçlendirilebileceği meçhul. Bunun yanısıra ABD'nin demokrasiyle daha barışık olmaya başladıkları izlenimi veren İslamcı gruplarla herhangi bir temasa geçip geçmeyeceği de bilinmiyor. ABD ciddi bir ikilem içinde. ICG'ye konuşan Marina Ottaway'in dediği gibi, "Ortadoğu'nun baskın karakteri tıkanıklıktır. Yalnızca iç dinamiklerden kaynaklanan ve dışarıdan destek görmeyen bir değişim süreci gerçekçi değildir... Dışarıdan sürekli baskıya ve yüreklendirmeye ihtiyaç var. Ancak bu baskının başarılı olması için güvenilir kaynaklardan gelmesi gerekiyor. Şu sıralarda ABD'nin Arap dünyasında bu ölçüde bir güvenilirliği yok". ABD'nin bu niyetleri hakkında bir inandırıcılık sorunu gayet tabii var. Özellikle Filistinİsrail sorununda ABD'nin tarafsız bir siyaset uygulayamayacağına inanılıyor. Belgede yer alan bu konuyla ilgili bölümleri de bu nedenle bir eylem planından çok, dilekler listesi diye okumak daha doğru. Bu durumu kırmak içinse Arafat ve Şaron'a mahkum, şiddet çarkını kıramayan Filistin ve İsrail'e yönelik yeni, kapsamlı ve askeri-parasal kaynaklarla desteklenecek bir uluslararası program hazırlamak gerekir. Bu mesele halledilmedikçe de geri kalan konularda ilerleme sağlanması yazık ki mümkün değildir.
|