Eline sağlık, müthiş olmuş gel seni bir öpeyim
Dünyanın en güzel şeyi nedir biliyor musunuz? Bir çocuğu mutlu etmek, onun güldüğünü görmek, mahçup bir bakışla gözlerini kaçırışını izlemek. Bu hafta hep çocuklarlaydım. Cin gibiler, gözleri parlıyor, müthişler...
Nasıl heyecanlıydım sormayın. Dışarıda 18 küçük içeride ben, beraberce ter döküyorduk. Küçük Çamlıca'nın müthiş manzaralı bir bölümünde yer alan Bilfen Koleji'ndeyiz. Upuzun bir masanın başında oturmuşum. Önümde ismim yazıyor. Jüri üyesiyim hem de bir yemek yarışmasında. Hemen yanı başımda gurme bir isim, Ahmet Örs, işin duayeni... Allahtan öbür yanımda Davut Güloğlu var, hani şarkıcı, "Oy Nurcanım"ı söyleyen... Ne işi var diye sormayın çünkü hem yemeye hem de yapmaya çok meraklı. Ayrıca 10 yaşındaki oğlu Bilfen Koleji'ne gidiyor. Yani bir nevi veliden jüri olma durumu sizin anlayacağınız...
Peki benim mi ne işim var bu jüride? İşin içine çocuklar girince hiçbir teklife "Hayır" diyemiyorum da o yüzden. Yaşları 9 ile 12 arasında olan çocuklar yemek yarışması düzenlemişler. Üstelik beni de jüri üyesi olarak görmek istemişler. Nasıl "Hayır gelemem, ben bu konuda uzman değilim ki!" derim? Sağ tarafımda diğer jüri üyeleri okul yönetimini teknik bir takım sorularla bunaltırken, dayanamayıp Güloğlu'na soruyorum: "Kaç yaşında baba oldunuz ki siz, 10 yaşında oğlunuz var?" Oğlu doğduğunda 19 yaşındaymış. Kendi deyimiyle iki çocuk beraber büyümüşler. Ama nasıl şefkatli bir baba anlatamam. Üstelik bu şefkati sadece kendi oğluna değil, yarışmaya katılan her öğrenciye...
Çocuklar bir bir gelip yaptıkları yemekleri anlattıklarında dayanamayıp, hemen oyunun rengini belli ediyor. "Müthiş olmuş" diyor, "Gel seni bir öpeyim" Yarışma ilerledikçe heyecanım daha çok artıyor. "Ahmet Bey, neye göre puan vereceğiz, yani görünüş mü önemli, zorluk derecesi mi yoksa tadı mı?" Önemli olan öncelikle lezzetmiş, hepsi sonradan gelirmiş. "Şöyle bir tadına bak, senin için ne hissettiriyor, ona karar ver" diyor Ahmet Örs. "Üstelik bu yarışmacılar daha çok küçük, dolayısıyla detay aramak ince noktalara girmek yanlış."
Bilfen Koleji'nin 18 öğrencisi Ahmet Örs'ü bu son cümleyi söylediğine pişman ettiler, inanın. Neden mi? Yaptıkları yemeklerin isimlerini yazarsam neden olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Soğuk sandviçler kategorisi Avokadolu sandviç İstridyedeki Gizem Patlıcan kuşatmalı patatesli sandviç Tost ekmeği üzerinde Çerkez tavuğu (ama bu Çerkez tavuğu bildiğiniz gibi değil içine mısır unu katılıyor.) Ana yemekler kategorisi Acı soslu bonfile Sote hindi ciğeri (Hayatımda böyle güzel bir hindi ciğeri yemedim, yazmazsam ayıp olur!) Piliç limoni (Tavuklar alüminyum folyonun içinde tavada çevrilerek pişiriliyor. Peki ama piştiğini nasıl anlıyorsun diye sorduk. Yemeği yapan 4-C'den Yeliz yanıtladı: "Sesinden anlıyorum, şışşşşş diye bir ses geliyor!" Ve sıkı durun; Tuzda balık. (Bunu yapan ise bir erkek öğrenci, balığı yakabilmek için pantolonunun cebinde kolonyasıyla dolaşan sevimli küçük Ali. Ayakta alkışlamak gerek müthiş bir levrekti."
Hamur İşleri ve Pilavlar Kategorisi Mısır Ekmeği Öykü'nün Paellası (Yanlış okumadınız deniz ürünlü İspanyol usulü pilav yapmış) Zeytin ezmeli makarna Sultan Böreği (Bunu bir tattım, bir daha bırakamadım zaten. Buradan yazıyorum 5-D'den Güniz, eğer isterse, yemek konusunda çok önemli yerlere gelebilir. Bütün porsiyonu bitirdim, bir baktım Ahmet Örs de iştahla yiyor, rahatladım. Güniz hamuru kendi yoğurmuş, böreği kendi deyimiyle 15 dakikada hazırlamış, sadece pişmesi biraz uzun sürmüş. Bakar mısınız lütfen?) Aslında daha çok yazacak yemek, tarif ve gülümsetecek detay var ama ne bu köşe ne de sayfalar yeter... Peki nereden mi çıkmış bu yarışma fikri? Aslında bu yıl ikincisi düzenleniyor. Fikir babası rahmetli Tuğrul Şavkay.
Bilfen Koleji'nin Cooking Club'ını kurma fikri de ona ait. Amaç geleceğin aşçılarını yetiştirmek falan değil yanlış anlamayın, amaç sadece tat kültürü oluşturmak. Yemek yapmayan tat kültürüne sahip olur mu? Kulüp açılır açılmaz öğrenci akınına uğramış. Sadece kızlar değil, erkek öğrenciler de var. Babalarının yüreklendirmesiyle hem yemek yapmayı hem tat almayı hem de yemek kültürünü öğreniyorlar. Bir sofranın nasıl kurulacağını, hangi çatalın hangi yemek için olduğunu da öğreniyorlar. Hangi salata hangi yemekle gider, hangi tatlı balığın ardından verilir gibi... Belki büyük bir çoğunluğu ileriki yaşamlarında yemekle profesyonel olarak ilgilenmeyecekler ama damak kültürleri hep var olacak... Müthiş bir eğitim değil mi? Ahmet Örs'ün de dediği gibi, küçük Ali Tuzda Balık ile öylesine sükse yapacak ki, arkadaşları yakasını bir türlü bırakmayacak.
*** Geçen salı, izin günümde gittim Bilfen Koleji'ne. Maharetlerine hayran kaldım. Çarşamba gecesi Sabah Gazetesi'nin 19. kuruluş yıldönümünde minikler dans ettiler, şiirler okudular, "Biz sevgiyiz, umuduz, barışız" dediler. Perşembe günü sabahki haber toplantısında Turgay Ciner İlköğretim Okulu'nun öğrencileri vardı. Hepsinin gözleri pırıl pırıldı. Cin gibi sorular sordular. Dün 23 Nisan'dı. Çocuk Bayramı'ydı. Her yerde gösteriler vardı. Dünyanın en güzel şeyi nedir biliyor musunuz? Bir çocuğu mutlu etmek, onun güldüğünü görmek, mahçup bir bakışla gözlerini kaçırışını izlemek. Türkiye'nin geleceği çocuklar, bunu bu hafta bir kez daha anladım.
Favori tarifim Siz hiç "Makarna Köftesi" diye bir yemek duydunuz mu? Ben 5. sınıf öğrencisi Ece Gerçel sayesinde ilk defa tattım. Çocuklu ailelerin hemen kağıt kalem almasını ve yazdığım tarifi bir kenara not etmesini öneririm. Müthiş bir lezzet, üstelik yapımı inanılmaz kolay. 6 kişilik malzeme 120 gr margarin/ 100g un /500ml süt/ 1'er çay kaşığı tuz, taze çekilmiş karabiber, 2 çay kaşığı kuru fesleğen/ 1 su bardağı/ 1 küçük boy soğan, ince kıyılmış/ 200gr spagetti, haşlanıp yağlanmış/ 1 su bardağı mısır özü yağı/ 3 adet çırpılmış yumurta/ 1 su bardağı galeta unu
Margarini bir tencerede eritin, unu ilave edip biraz kavurun. Azar azar sütü ekleyip topaklanmaması için sürekli karıştırın. Karıştırmayı sürdürerek sosu muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Tuzu, karabiberi ve fesleğeni katın. Peyniri ekleyerek karıştırıp, sosu ateşten alın. Soğanları 1 çorba kaşığı mısırözü yağı ile pembeleşinceye kadar kavurun. Ateşten alın. Haşlanmış makarnalara, soğanları ve hazırladığınız sosu ilave edip, hepsini harmanlayın. Yağlanmış bir kaba döküp üzerini düzleyin. Tamamen soğumaya ve sertleşmeye bırakın. Soğuduktan sonra dikdörtgen parçalara kesin. Mısır özü yağını bir tavada kızdırın. Makarna parçalarını önce una, sonra çırpılmış yumurtaya ve en son olarak da galeta ununa bulayıp, kızgın yağa yerleştirin. Her iki tarafları altın sarısı renk alıncaya kadar kızartın. Süzdürerek yağdan alıp, üzerine kağıt havlu serilmiş bir tabağa çıkartın. Sıcak olarak servis yapın.
|