| |
Kimler geldi, kimler geçti
Ve sonunda Başbakan Erdoğan da bürokrasiye savaş ilan edenler kervanına katıldı: "Bürokratik oligarşiyi yenmediğimiz, bunu başarmadığımız sürece, halka zulüm devam edecek." Bürokrasiye savaş ilanları bize hep Don Kişot'u çağrıştırır. Sıska atı Rozinante'yle yel değirmenlerine hücum eden, seyisi Sanço Pansa'nın peşinden seyirttiği Don Kişot... Bu çağrışımda herhalde Don Kişot'un yazarı Servantes'in uzun yıllar Osmanlı'da tutsak yaşaması nedeniyle Türkler'i iyi bilmesinin, özgürlüğüne kavuşup İspanya'ya dönünce vergi memurluğu yapmasından ötürü devleti tanımasının etkisi olsa gerek. Galiba bir de sıra dışı işe kalkışanlara "Don Kişotluk yapma" denmesinin... Özal bile başaramadı Gelin, bürokrasi savaşlarında belleğimizi tazelemek için demokrasi tarihimizde yolculuğa çıkalım. Öyle çok da gerilere gitmeyeceğiz... 1983 Aralık'ı. Meclis'te ilk hükümet programını okuyan Başbakan Özal, "Türkiye'nin 6 temel sorunundan biri bürokrasidir" dedi, Tanzimat aydınlarından Sadık Rıfat Paşa'nın "Devlet millet için vardır" sözünü hatırlatıp ekledi: "Devlet hizmetlerinin aşırı formalite ve teferruat keşmekeşinden kurtarılması zorunludur. Vatandaşlarımıza daha baştan şüpheyle muamele edilmesinin bugüne kadar formaliteler yığınağından, tedirginlikten, zaman ve kaynak israfından başka kazanç sağlamadığını teslim etmeliyiz. Devlet kapısı vatandaş için korkulu bir duvar değil, güvenle girilen bir yer olmalıdır." Özal bir de müjde verdi; güvenoyunu beklemeden "Bürokrasi konusunda" 17 tane kanun hükmünde kararname hazırladığını açıkladı, "Bu ilk icraatımız, ne kadar kararlı ve hazırlıklı olduğumuzun açık delilidir" dedi. Herkes yaka silkti Aradan 16 yıl ve Akbulut'tan Erbakan'a, Demirel'den, Çiller'e kadar nice hükümet gelip geçti. Varılan noktayı 12 Ekim 1999'da Mesut Yılmaz şöyle özetledi: "Devlete kırgın bir milletle, toplumu tehlike olarak gören bir sistemle, vatandaşı hiçe sayan bir bürokrasiyle ve tüm bunlar karşısında acze düşmüş bir siyaset mekanizmasıyla Türkiye'yi yeni çağa taşıyamayız." Yine o yıl Cumhurbaşkanı Demirel, 2000'lerin şafağında Türkiye'nin sorunlarını anlatırken şöyle konuştu: "Devletin reorganizasyonu, personelin verimli çalıştırılması, denetim etkinliğinin sağlanması, bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılması kaçınılmazdır." O dönemde Başbakan olan Ecevit de "Bürokrasi bizim tempomuza ayak uyduramıyor" diyordu. Davos'ta yabancılar da aynı dertten yakınınca, formaliteleri azaltmayı öngören bir yasa tasarısı hazırlanıyordu... Her iktidara "Onlar yolcu biz hancı" gözüyle bakan bürokrasi o badireyi de atlatmayı başardı. Ancak Erdoğan seleflerine göre daha şanslı. Çünkü hepsinin "Şart" dediği, vaat ettiği ama gerçekleştiremediği kamu yönetimi ve yerel yönetimler reformlarıyla "Devleti ve bürokrasiyi küçültmek" için tarihi bir fırsat yakaladı. Yani, bu kez "Yolcu" kazanabilir. Umarız. Dileriz... NOT: Kıbrıs Türkleri'ni Rum şemsiyesi altına sokan oylamayla ilgili yazıda bir hatamız oldu. Avrupa Konseyi'ne dayanarak Türk heyetine "çekimser" oy kullanma tavsiyesi yapan Çanakkale İl Genel Meclisi Üyesi Yavuz Mildon'un ANAP'lı olduğunu yazdık. Meğer AK Parti'ye geçmiş, bu dönem o partiden seçilmiş. Düzeltiriz.
|