| |
|
|
Gerginliği dindirmek şimdi kurumlara düşüyor!
Amacımız gerginlik yaratıp, toplumun farklı düşünen kesimlerini birbirine düşürmekse, bu kolay. Bunu defalarca başardık. Bu yüzden demokrasimiz, sürekli "Geçiş Dönemleri" ile bezenmedi mi? Hiç olmazsa bundan sonra farklı davranmayı denesek. Evet... Son günlerdeki tartışmalarla, "TBMM Çoğunluğu" ile "Çoğulcu Demokrasi" arasındaki farkları da, bağlantıları da öğrenmiş olmamız gerekiyor. Ve bir ülkede bir "İktidar"ın var olmasının, her şeye yetmediğini de, herhalde biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki, tüm kurumlar gibi, iktidarlar da hata yapabilir. Örneğin dün Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç (veya Fehmi Koru), çok babaca öğütler seslendirmişti hata yapan iktidarlara. Diyordu ki: - Sonucuna hakim olamayacağın bir gerilimi, asla başlatma. - Eğer gerilimi sen başlatmadıysan, endişe duy. Kendi çıkartmadığın krizden uzak dur. Yaşadığımız son siyasi gerilimi iktidar mı başlattı?.. Yoksa, iktidar sahipleri aldatılıp, gerilime çekildiler mi? Bunları da tartışmak gerekiyor tabii... Ama belli ki bir "Ciddi gerilim" var ortada. TBMM'deki çoğunluğun ülkedeki tek varlık olmadığını söyleyip, "Kurumlar"ın ağırlığını hatırlatanlara, şimdi büyük sorumluluk düşüyor. Tabii "Kurumlar"a da büyük sorumluluk düşüyor. Diyelim ki gerginliği iktidar yarattı. İçinde imam hatip konusunun da sandviçlendiği sözde YÖK Reformu, TBMM'de kabul edildi... İşte şimdi, kurumların sorumluluğu başlamaktadır. Örneğin Genelkurmay ve çeşitli komutanlar, demokrasiyi derinden yaralayan açıklamaları, kesmelidir. Yasama süreci TBMM'de başlıyor ama burada bitmiyor. Yasaları Cumhurbaşkanı'nın onaylaması şart. Diyelim ki bu da oldu. Yasaları, Anayasa Mahkemesi iptal edebilir. Bu süreçte, ne Genelkurmay'ın, ne de herhangi bir orgeneralin yeri vardır. Anayasal demokrasi öğretisi, böyle diyor. Daha da ötesi, askerler siyasete her müdahale ettiklerinde, Avrupa Birliği standartlarının Türkiye için lüks olduğunu söyleyen iç ve dış çevreler, "Gördünüz mü, biz haklıyız" diyorlar. Yani Genelkurmay birkaç bildiri daha yayınlarsa ve birkaç orgeneral daha YÖK konusunda görüş açıklarsa, Türkiye'nin AB yolu kesilir, piyasalar istikrarsızlığa gömülür, Türkiye 21'inci yüzyılı da belirsizliklerle geçirir. Yani, iktidarlar hata yapıp, gerilim üretseler veya aldatılıp gerilime çekilseler bile, diğer kurumlar sorumlu davranıp, bu gerilimi dindirmeye çalışmalıdır. Bu arada "Cumhurbaşkanlığı"nın da bir kurum olduğunu ve üstelik "Yürütme"nin başı olduğunu hatırlamalıyız. Şu anda Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer, kesinlikle AK Parti iktidarının muhalifi veya alternatifi konumunda değildir. Anayasa ona, devlet kurumları arasındaki ahengin sağlanmasını da, 104'üncü maddesi ile görev olarak vermiş... Bu açıdan da Sezer, sorumluluğunun gereğini yapmalı ve gerginliği giderecek diyalogları başlatmalıdır. YÖK'cülere ve özellikle Prof. Erdoğan Teziç'e gelirsek. YÖK üyeliği, bir futbol takımının taraftarı olmak değildir. Mesleki deformasyona girip, YÖK'ün dirliğini, toplumun istikrarının üzerinde görmek, bilim adamlarına yakışmaz. Yani tablo bu. İktidarın mimarı olduğu veya itildiği gerginliği dindirmek, diğer kurumlara düşüyor.
|