| |
|
|
İbrahim Tatlıses'in yaşadıkları, siyasetçilere de ders vermeli!
Show-TV'deki Popstar yarışmasında, jüri üyesi İbrahim Tatlıses'in başına gelenlerden, siyasetçiler de, topluma dönük meslek sahiplerinin tümü gibi, ders almalıdır. Halkın sevgilisi İbrahim Tatlıses, yarışmaya katılanlardan bir genç kızla takıştı. Açıkçası genç kız, İbrahim Tatlıses'in şaka içerikli takılmalarını anlamadı ve iş, tatsız bir gerginliğe dönüştü. Sonunda Tatlıses, genç kıza yüklendi. Ve yapılan halk oylaması sonucu, o genç kız yarışma içinde kaldı. İbrahim Tatlıses'in beğenisini kazanan ve adaşı olan bir genç, halkoyu ile elendi. Bu sonuç belli olunca, İbrahim Tatlıses gözyaşları içinde sahneye çıkıp "Türk Milleti"ne hitap etti. Özetle şöyle dedi: - Beni mağaradan saraylara taşıdınız. Bana uçak bile aldırdınız... Ama bu genç İbrahim'i de, oylarınızla elediniz. Sanatçıların da, politikacıların da, yöneticilerin de, "Milletle İlişkileri"ni, bu olayın ışığında yeniden değerlendirmeleri gerekiyor. Sahneye veya kürsüye çıkıp "Millet"le başlayan, duygulu konuşmalar yapanlar, o milletle diyalog içinde olduklarını zannederler. Kendilerine millet tarafından gösterilen sevgiyi ve kalabalıkların ilgisini, bu diyalogdaki karşı tarafın cevabı biçiminde algılarlar. Oysa bu ilişki "Monolog"dur. Alkışlayan, oy veren, salonları ve meydanları doluşturan millet, öncelikle bireylerden ve sonra da toplumda çeşitli çıkarları temsil eden kesimlerden oluşmuştur. Burada hüner, o milleti oluşturan öğelerin, birleştirici noktalarını ön plana çıkarmaktır. Bunun yerine, milletin önünde kavga ederseniz, sevgilerinizi değil öfkelerinizi ön plana çıkarırsanız, milletin içindeki farklılıkları kaşırsanız, birdenbire o monolog, gerçek bir diyaloga dönüşür. Milletin içindeki belirli kesimlerin sizi alkışlamadığını, konserinizin veya mitinginizin, eskisinden daha az rağbet gördüğünü hissedersiniz. Kitlelerle müthiş diyaloglar kurabilen İbrahim Tatlıses, öfkelendiği genç kız halk oylamasında kazanıp, tuttuğu delikanlı elenince, olayın çapını hemen anladı. Gözyaşları içinde millete hitaben yaptığı konuşma, bu anlayışı yansıtıyordu. Acaba TBMM kürsüsünden, kendi siyasi takımı dışındaki her kesime rest çeken Tayyip Erdoğan da, benzer bir durum değerlendirmesi yapmış mıdır? Sivilleşme, demokratikleşme gibi atılımlarında ona destek veren kesimlerin ve insanların, neden bir anda eleştiriler seslendirmeye başladıklarını, soruşturmuş mudur? Daha önce de vurguladığımız gibi, siyasette hüner, toplumun değişik kesimlerini ayrıştıran değil birleştiren öğeleri ön plana çıkarabilmektir. Örneğin bu satırların yazarı da, askerin siyasete karışmasına karşıdır... YÖK'ün veya herhangi bir kurumun, kendisini devlet içinde devlet olarak görmesi veya yasamanın yerine koyması, benim de kesinlikle karşı olduğum çarpıklıklar. Çoğulcu demokrasi, temel hak ve özgürlükler, Kopenhag Kriterleri, sivillik ve benzeri olgular, çoğumuzun ortak değerleri. Ama siz "YÖK Reformu" derken buna imam hatipleri de katar ve "ulusal mutabakat"ın dayanağı olarak TBMM çoğunluğunu gösterirseniz, en azından "Temsili ve Çoğulcu" demokrasiyi, yanlış yorumlarsınız. Sonunda sizi alkışlayanların önemli bölümü de "Erdoğan Teziç ders verdi" diye konuşmaya başlar.
|