|
Kralın sarayında lüks bir tatil yapın
|
|
Ribera del Duero'daki Parador Lerma Oteli İspanya'nın medarı iftiharı. Aslında burası şehrin düküne ait, 17. yüzyılda inşa edilmiş bir saray. Sadece yatmak için bile gelmeye değer. Ancak 60 odalı bu butik otele rezervasyonsuz sakın gitmeyin.
*** İspanya'da bir otel: Parador Lerma
Bu otel İspanya'nın medarı iftiharı Parador'lardan. Lerma'da, bu şehrin düküne ait 17.yy'da inşaa olunmuş bir saray. Şu kadarını söyleyelim, sadece bu otelde yatmak için bile buraya gelmeye değer. Ama rezervasyonsuz sakın gitmeyin
Gazetelerdeki ilk kural şudur: Haftalık yazılarda dizi olmaz. Olmasa daha iyi olur. Neden? Çünkü üzerinden bir hafta geçti mi hiç bir kimsenin, ne başını ne sonunu hatırlayacak hali kalmaz da ondan. Ama bazen öyle bir konu olur ki! İşte bizim Kuzey İspanya seferimiz bu bab'dan. Geçen hafta en kuzey, Bilbao'dan başlamıştık ya. Bu kez başa döneceğiz. Madrid Havaalanı'nda, pasaport kuyruğundayız. Tuhaf, tatsız, havasız, basık bir mahalde bir saat kuyruk nasıl bir his? Güvenlik bir başka eziyet! Nihayet dışarıdayız. Günlük güneşlik bir Madrid. Erdal Ilıcalı karşılıyor. Pegasus Wines'ın sahibi.
Üzerinde keten bir "loden". "Bu da ne?" diyeceksiniz. Efendim, loden Avusturya-Macaristan ahalisinin mahalli kıyafetidir. Ekabir takımı bunu her vesileye uydurarak taşır. Yani neredeyse "black tie" yerine kullanan bile çıkar. Ilıcalı'nın üzerindeki keteni görünce, ince bir tercih olarak bunu tebrik ettik. Etmez olaydık. Aradan bir saat geçti geçmedi, bizim evsahibi kıyafeti değişmiş, geldi. "Bak" dedi, "nazar değdi" lodenin pantolonu yırtıldı. "Hay allah" dedik. Bu ahval altında bari şarap için ölçülü kalalım: Ne olur ne olmaz! Tam, bu iyi deriz... Ona da nazar değer mi?
EN GÜZEL ŞARAPLAR Madrid'den Ribera del Duero'ya gidiyoruz. Nihayet Bodegas Blason'a ulaşıyoruz. Burası Ortega Gil-Fournier ailesine ait butik bir şaraphane. Bir yandan Arjantin'de And Dağları eteği Mendoza'da imalat yapmaktalar; bir yandan da Ribera del Duero'da Rioja'nın biraz altındaki bu dar bağlar dilimi şöhretli. Neden? Çünkü bu "appelation'ın alanı" küçük, yani rekolte sınırlı. Ama şöhretin nedeni de sadece bu değil. İspanya'nın şampiyonlar liginde oynayan bütün şaraplar bu küçücük alandan. Vega Sicilia, Pingus bugün İspanya'nın artık "vitrinde" tuttuğu şaraplar.
İşte Ribera del Duero bunların vatanı. Bağların arasındaki küçük, sevimli yeni yapıya ulaşıyoruz. Bizi buyur eden Jose Manuel Ortega Gil-Fournier bu şirketin yönetici ortağı. Bankacılıktan geliyor. Bir İspanyol bankasının Güney Amerika operasyonlarına bakarken, Arjantin'de şarap işiyle ilgilenmeye başlıyor. Bankadan ayrılıyor. Kendini Tempranillo, Malbec, Syrah bağlarında buluyor. Bodega Fournier'in eğilimi daha çok eski tür bağcılık. 18 kg'lık sandıklarla toplanan üzüm seçilip sınıflandırıldıktan sonra, çelik haznelerde sıkılıyor.
Dikey hidrolik presler elektronik olarak kontrol olunmakta. 2002 yılından başlayarak kullanılan kuru buz daha kaliteli bir fermentasyona katkıda bulunuyor. Ya yıllandırma? 225 litrelik fıçıların yüzde 80'i Fransız, gerisi ise Amerikan meşesi. Meşe fıçıları nereden aldıklarını da gururla anlatıyor Fournier: Seguin, Sylvain, Taransaud, Moreau, Radoux, Nadalie... Bunlar en iyileri. Sıra fıçılardan çıkan şarabı şişelemede: En iyilerini A Crux olarak etiketlerler. Bu şaraplar 18 ayı meşe fıçıda, 12 ayı da şişede dinlenerek geçirir. Örneğin, J. Robinson'un Financial Times listesinde bu şarap Arjantin'in en iyi 15 şarabından birisi olarak yer almış. Yüzde 70 Tempranillo, yüzde 20 Malbec, yüzde 10 Merlot.
Bu "varietel" Mendoza'dan geliyor. 2001 rekoltesinden 44 bin şişe yapılmış. Kolay içilen, meşe ve Malbec'in son sözü söyledikleri bir şarap. Muhtemelen iki yıl içinde daha iyi olacak. A Crux'nun bir de yüzde 100 Malbec'i var. Bu üzümün meraklılarının ismini duyduklarında bile yüzleri aydınlanıyor. Mendoza'dan getirdikleri bu şarap da hoş ve gövdeli bir 2002. En ilgi çekici şarapları Alpha Spica. Jose, henüz şişelenmemiş bu şarabı getirtiyor. Burgos yakınlarındaki Berlanges de Roa'dan. Yüzde 14.5 alkol oranı ile Tinta del Pais üzümünün 2003 rekoltesi gerçekten gelecek vadediyor. Fournier ile şarap tadımı biter bitmez yola koyuluyoruz. Saat 19.00, 12 saattir yoldayız. Şimdi otele gitme zamanı. Şarap faslı bitti, otelden bize ne demeyesiniz. Sakın!
Bu otel İspanya'nın medarı iftiharı Parador'lardan. Lerma'da, bu şehrin düküne ait, 17. yy'da inşaa olunmuş bir saray. 1601 ile 1617 arasında Kral III. Felipe yaz şenlikleri için bu sarayda kalırmış. İrice bir orta avlu etrafına yerleşmiş, monumental, kare bir yapı. Şu kadarını söyleyelim, sadece yatmak için bile bu otele gelmeye değer. 60 odalı butik otele, rezervasyonsuz sakın gelmeyin. Akşam yemeği saat 23.30'da. Burgos'da El Cipres'e giriyoruz.Yani selvi. Küçük, samimi bir lokanta. Burgos'un en iyilerinden. Pegasus'un Türkiye'ye getireceği bütün şaraplar masada. Ama Fournier bir sürpriz yapmış, "gündüz güzeli" Alpha Spica etiketsiz hali ile önümüzde. Tabağımızda ise inanılmaz bir kuzu. Beyti Bey yanımda olsun, o da bir tatsın istiyorum. Kuzu öyle bir şey. Sadece süt görmüş... Ayağımız yerden kesilmiş bir şekilde otele geri dönüyoruz. Saat 02.30. Unutmayın: Parador Lerma. Haftaya yola devam!
|