Önce ambargo, sonra devlet
Kıbrıs'ta 24 Nisan'da yapılan referandum sonrasında Türkiye'nin izleyeceği politikanın ana hatları dün netleşti. Her ne kadar referandumdan hemen sonra KKTC'nin tanınması için çaba gösterilmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapılmış olsa da Türkiye'nin önceliği bu olmayacak. Nitekim, KKTC'den de gelen yaklaşımlar Ankara ile aynı noktada. KKTC Başbakan Mehmet Ali Talat'ın da vurguladığı gibi; BM Güvenlik Konseyi'nin Kıbrıs'a ilişkin 30'dan fazla kararı dururken, "devlet olarak tanınmasını istemenin hayalcilikten" öte bir durum olmayacağı görülüyor. Dolayısıyla, dün MGK bildirisine de yansıdığı gibi Ankara'nın birinci önceliği KKTC'ye yıllardır uygulanan ambargoların kaldırılması. Sadece ambargoların kaldırılması değil, siyasi, ekonomik ve sosyal nitelikli iyileştirmelerin de yapılması... Bu çerçevede, Ankara'nın, KKTC hükümeti ile birlikte önümüzdeki dönem yapacağı diplomatik atak üç aşamadan oluşuyor: Birinci aşamada ekonomik izolasyonun kaldırılması hedefleniyor. KKTC havaalanına turist taşıyan birkaç uçağın inmesi, limanlarına gemi yanaşması ile bu sürecin başlayabileceği vurgulanıyor. Bu sürecin, KKTC damgalı ürünlerin ihracını da beraberinde getireceği belirtiliyor. Özetle, kısa ve orta vadede ambargonun tümüyle kalkması yerine, KKTC'ye yavaş yavaş yapılacak bazı jestlerle bir noktaya doğru gidilmesi hedefleniyor. ABD ile AB'nin iki önemli ülkesi İngiltere ve Almanya'dan dün bu yönde gelen bazı mesajlar da Ankara'nın ilk adımda rahat bir nefes almasını sağlıyor. Ocak ayına kadar olmaz Ekonomik izolasyonun tamamen kalkmasına dönük adımların da ancak Ocak 2005'ten sonra başlayabileceğine inanılıyor. Bunun nedeni de ABD'de kasım ayında yapılacak seçim. Rum lobisinin ağırlığını bilen Ankara, ABD'nin cesur adım atabileceğini tahmin etmiyor. İkinci adım olarak, sosyal izolasyonun kaldırılması hedefleniyor. KKTC'de ticaret ve turizm ataşeliklerinin açılması için çaba gösterilmesi de bunun başında geliyor. Bazı ülkelerin bu yöndeki temsilciliklerini açmasının kısa vadede olmayacağı, bu nedenle sabırlı olmak gerektiği kayda geçiriliyor. Son adım olarak da siyasi izolasyonun kaldırılması için adım atılması planlanıyor ki bunun için öngörülen sürecin fazlaca uzun olacağı da vurgulanıyor. Yunanistan'la ilişkiler Hükümet, bu süreçte Yunanistan'la ilişkilerini iyi tutma gayreti göstermekte de kararlı. Ankara'da hükümet, referandumdan çıkan sonucun Türkiye'nin aralık ayında AB'den müzakere tarihi almasını kolaylaştırdığı kanaatinde. Bu hafta sonu AB'ye tam üye olacak Güney Kıbrıs'ın da Türkiye'nin AB ile müzakereye başlamasının önüne engel olamayacağı kayda geçiriliyor. Güney Kıbrıs'ın Türkiye'ye tarih verilmesine bir engel çıkarmayacağı, daha sonrasında, müzakereler başladığında sıkıntılar yaratma yönüne gidebileceğine dikkat çekiliyor. Nitekim, AB'nin bütün bu gelişmelerden sonra bir de tarih vermeme yönüne gitmesinin Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştıracağı, batılı diplomatlar tarafından da kayda geçiriliyor. AB'nin Türkiye'yi dışlaması halinde, yıllardır boş duran Maraş'ın yerleşime açılıp, KKTC'nin Türkiye'ye ilhakına kadar varacak sürecin yaşanabileceğine dikkat çekiliyor ki, bunun da AB için olumlu bir sonuç getirmeyeceğinin altı çiziliyor. Bunlar Ankara'da hükümetin bundan sonraki ajandası olarak görülüyor. KKTC'deki istikrar Ankara'da hükümetle birlikte devletin zirvesinin dikkatini çeken bir diğer nokta ise KKTC'deki gelişmeler. Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş'ın hükümet ortağı partisi DP'den iki milletvekilinin istifasıyla gerçekleşen sürecin, bir Cumhurbaşkanı ve hükümet krizine dönüşmesinden kaygı duyuluyor. Ankara'da hükümet, iki milletvekilinin istifa haberini geçen hafta başında alıyor. Hatta bu milletvekillerinin hangi partiye gidebileceğine ilişkin tartışmalar da yapılıyor. Bunun Serdar Denktaş'ı da sıkıntıya sokacak bir süreci beraberinde getirebileceğine işaret ediliyor. Bunun da bir yarar getirmeyeceği belirtiliyor. Her ne kadar Ankara'da hükümet, bundan sonraki diplomatik süreci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile götüremeyeceğine inansa da bu aşamada istifa etmesinin daha büyük sıkıntıya neden olacağını da görüyor. Sonuç olarak, Ankara bunun için bugünden bir eylem planı yapmak yerine, ajandasını gelişmelere göre ayarlama stratejisi izleyecek. "Bekle gör" yerine "bazı büyükleri" lehine aktive edecek politika içinde olacak.
|