|
|
Bir 'Buda heykeli' gibi
Güneş Karabuda'nın elli yıl boyunca gezdikleri, çektikleri, yaptıkları sonunda yanına kâr kaldı işte. Bilançosunu, İstanbul- Yapı Kredi Sanat Galerisi'nde açtığı sergide, dosta düşmana gösterdi. Zararı yoktu! Daha doğrusu bilançonun zarar hanesi yoktu! Kim ne derse desin, ilgilenmediler, anlamadılar, bana ne, bize ne, ne ki bu desin, poptan, stardan, sirkten, göbekten başka birşeyin pirim yapmadığı bir dönemde kim ne yapar ki bunları diye burun kıvırtsın, hiç önemli değildi. Belgeler, belgeseller ortadaydı ya. "Kalan şeyler" yani, "kalıcı olan her şey" hedefi tam onikiden vuruyordu ya gerisi laf-ı güzaftı.. Zaten, belgesel dediğiniz de unutmamaktı, yıllar geçse de yüzünüze çarpmak ya da yüzde bir gülümseme, bir tebessümdü.. Bir gün gelir sizi arar bulur, yanıbaşınıza oturur, maziye götürür, hayatın tam ortayerinden vururdu bir arkadaş olarak..!
*** Bu ülke topraklarında yetişmiş ilk televizyoncularından, ilk belgeselcilerdendir Güneş Karabuda... Hem de yerel değil, evrensel ölçülerde, sadece Türkiye'yi değil, yeryüzünü turlayarak. Ve en önemlisi de "kılı kırk yararak" film alan, kaliteyi "anayasa" belleyen Avrupa ve Amerika'nın etkin Tv kanallarında yer bularak, taçlandırılarak. Milyonlarca insan daha kameranın adını bilmezken, ekranla tanışmazken. O, yani Güneş Karabuda, 50'li, 60'lı yılları, bazen at sırtında, bazen, sert adımlarla arşınladı ve "duman alan dağ başlarını", yeryüzünün en ücra köşelerini, kamera ya da fotoğraf makinesinin vizöründen ekrana ve karta yansıttı. Yine bir belgesel ustası, İsveçli eşi, Barbro Karabuda'yla.. Yaşar Kemal'in deyimiyle,.. "Türkiye'nin tanıtımına onlar kadar çok az kişi yardım etmiştir. Onlar Türkiye için canlarını dişlerine takmış çalışırlarken, bizimkiler onları, yargıyla, hapishanelerle, karakollların gözaltılarıyla ödüllendiriyordu.." Yaşar Abi, işin "sosyolojik" hüznünü özetlerken, ben de "mesleki dramını" aktarayım biraz.. Evet, Karabuda'lar, yeryüzünün bütün renklerini, hatta, Türkiye'nin bütün güllerini, "dünyanın bütün dev kanalları"na bir bir taşırken. (Hem de uluslararası meslek örgütlerden büyük ödüller alan belgeseller.) Bizim ülkedeyse tek kanallı dönemde de, çok kanallı zamanlarda da Karabuda'lar yer bulamadı bir türlü.. Saymakla bitmeyecek görkemli çalışmalardı bunlar. Allande'den, Neruda'ya, Aytmatov'dan, Yaşar Kemal'e portre -belgeseller.. Küba'dan, Kore'ye Hindistan'dan, Şili'ye "şiddet fonlu" ülke filmleri.. Amazonlar'dan, Malezya'ya "çevre ağırlıklı" belgeseller... Turkuaz'lar, Tango'lar... Bir de üstüne üstlük, Orson Welles'ten, Fellini'ye, Sophia Loren'den Brigitte Bardot'ya portre röportajlar ve daha neler neler.. Özetle, derviş sabırlı, nur yüzlü, gülen gözlü Güneş Abi'nin dostlarıyla birarada bütün hünerlerini gösterdiği önceki akşam anladım ki... Bu dünyadan bir Güneş Karabuda gelip geçiyor ve hem nalına hem mıhına hayatı anlatıyor. Bir "buda heykeli" gibi geçmişinden kıvanç duyuyor.
|