Kadının Türküsü
Türkü aynı türküdür / Kadın, ya kendine, ya da başka kadına ağlar.. / Ve aşklarımız akar.. / Seine'le akan kadınlar.. / Dünyaya ışık olurlar.. / Jeanne d'arc, Seine'nin gücü.. / Edith Piaf, Seine'nin sesi / Mardin'de recm taşları ile öldürülen Şems Allak da.. / Batı'ya akan nehirler sevdası Halide Edip de.. / Sevdasıyla sabrıyla koşan Süreyya Ayhan da.. / Ren'in değil sadece, tüm nehirlerin ağladığı Rosa Luxemburg da..
Birkaç hafta önce, soluk soluğa ve neşeyle Yaşar Seyman aradı.. (BASİSEN -Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası yöneticilerinden..) -Hadi hazırlan, Almanya'ya gidiyoruz.., "Kadının Türküsü"nü dinlemeye var mısın? Ayrıntısını dahi sormadım, nedir, nasıl olacak diye üstelemedim. Zaten, "türkü"yü sevdiğimi bildiğinden "emir kipi" kullanıyordu! Keyifle hazırlandım ben de.. Köln'ün ortayerinde, Anadolu kadının gelip geçtiği türküler dinleyeceğiz diye düşündüm önce.. İyi halt etmişim! Biraz alakası var ancak, bi gittik ki karşımızda "deli işi" bir organizasyon, ancak bir çılgının kotarabileceği yeryüzünün dört bir yanından kadın buluşması, her dilden her renkten kadın sesi. Sahnede.. Pardon, 10 bin kişilik dev bir salonun basketbol sahası büyüklüğündeki göbeğinde, hiç ayrılmadan, hıç sıkılıp terlemeden, büyük heyecanlarla, büyük keyifle ve ardı sıra türkü, şarkı söyleyen, bağlamalar, gitarlar çalan 1000 kadın.. Ve önce Almanca, ardından Türkçe.. İnsanlık tarihi boyunca hafızalara kazınmış "dünya kadınları"nın (yazının girişinde bir parçasını verebildiğim) birer satırlık öyküsü yüksek sesle haykırılıyor. "Kadın belgeseli" desek abartmış olmayız.. Ve 10 saat süren bir türkü! Evet, evet, akşama doğru "izdiham"dan zorlukla girebildiğimiz Oberhausen Arenası'ndan, gecenin bir yarısında çıkıyoruz. Ve "şu geliyor, bu söylüyor" takdimi yapılmadan hem de. Arjantin'li Silvia Borges alıyor mikrofonu, bıraktığında Taylandlı Ruamaji haykırıyor, devamında komşu ülkeden Vasiliki, Yunan kadınları için ağıt yakıyor, Fransa'dan, İtalya'dan, Küba'dan, Güney Afrika'dan kadınlar, kadınlar, kadınlar.. İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Yunanca vs... Sonra bizim kadınlarımız. Selda Bağcan, Belkis Akkale, Aynur Doğan, Melike Demirağ, Güler Duman, Sema, Nilüfer, diğerleri. Türkçe, Ermenice, Kürtçe vs... Yani, demem o ki Yaşar Seyman'ın emri(!) başım gözüm üstüne.. Dostlar Anadolu'yu aşacak ve dünyayı toplayacak da kayıtsız kalacaksın, alkışlamayacaksın bu mümkün mü? "Üç kişinin biraraya geldiğinde kavga ettiği" günümüzde, sen, yedi düvelden kadını buluşturacak ve "dünyanın şarkısını türküsü"nü söyleteceksin. Aman aman, öyle zor, öyle imkansız gibi ki.. İşin en güzel tarafı da bu zaten. Ve Yaşar'ın o kadar hakkı var ki neşelenmeye, soluk soluğa kalmaya. Türkü ve şarkı aralarında okunan metin de tabii ki bir "kadın" işi, Yaşar Seyman'ın becerisi.... Seyman'ın, 90 sayfaya yakın tutan "Kadının Türküsü" ya da "Kadın hayatları" satırları, o koca salonda bir şiire dönüşüyor, Almanı, Arnavutu, Türkü, Kürdü, Alevisi onbinler, coşuyor, neşeleniyor, zaman zaman da ağlıyor.. Çünkü, bin yıl öncesinden kadınlar da, ölen kadınlar da, ölen-öldürülen kadınlarımız da, sağ kalanlar da, çileden çileye, zaferden zafere koşan kadınlar da bir bir geçiyor satıraralarında..
Şimdi, Almanya'ya gtmişsin, bir haftaya yakın kalmışsın.. Ve Avrupa'nın dört bir yanından gencecik kızlarımızı bulup buluşturan, sazını, bağlamasını çaldıran "çılgın"larla, delilerle, hasbıhal etmişsin! (Mesela, Genel Yönetmen Necati Şahin.. Mesela, 718 saza bir baget hareketiyle Aşık Veysel ya da Aşık Daimi çaldıran Zafer Gündoğdu) Yeri gelmiş, sahnede dinlediğin Fransızı, İtalyanı, Yunan'ıyla yemeklerde biraraya gelmişsin.. Yetmemiş, genç kuşak Almancılarla dertleşmişsin, üstüne üstlük, kaç zamandır gidilemeyen Almanya ellerindeki "değişim"i gözlemişsin iyi kötü.. Ve kaşla göz arasında, şimdi Almanya 'ya yerleşmiş olan büyük usta Neşet Ertaş'ı "bi kahve içimi ve tatlı dil, güler yüz" ziyaret etmişsin, ona, "Neredesin sen" demişsin.. Akrabalar ziyaret edilmiş, yeni dostlarla yarenlik edilmiş. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi, Köln'de kaldığın otelde, bi tesadüf Cem Yılmaz'la karşılaşmışsın ve akşam 1600 kişiyi (arada Almanca bitirimliklerin de olduğu) kasık ağrısından hastanelere kaldırdığına(!) tanık olmuşsun! Eeee, ne olacak, notlar, öyküler birikip duracak tabii. Yani bu türkü burada bitmez! Yarına devam eder.
|