| |
AKP ve radikal demokratikleşme ihtiyacı...
Haftaya bugün yerel seçim sonuçlarını öğrenmiş olacağız. Yerel seçim sonuçları ile birlikte halkın tercihi ve siyaset yeniden tazelenmiş olacak... Siyasal ortamın aslında tek bir konusu var: AB süreci... AB ile müzakerelerin başlayıp başlamaması siyasetin fay hattını oluşturmakta... İrili ufaklı tüm gelişmelerin gizli ya da açık tek amacı bulunuyor: AB sürecini hızlandırmak ya da bunun önünü tıkamak... AK Parti hükümeti AB sürecini hızlandırmak ve AB ile müzakereleri başlatmak konusunda kararlı bir şekilde yol alıyor. Devlet bürokrasisinin küçük ama etkin bir odağı da bunu engellemek, AKP hükümetinin iktidar olmasını önlemek istiyor. Diğer partilerin Avrupa Birliği üyeliği için AKP kadar kararlı ve istekli olmaması, AB karşıtlarının AKP'yi tek hedef olarak görmesine neden oluyor.
*** AK Parti hükümeti AB sürecinde, iktidar olma gücünü bütün imkanlarıyla kullanmak yerine kararlı ama dikkatli davranmayı tercih etti... AB sürecinde çok önemli bir yol aldı ancak artık süre itibariyle son viraja giriliyor. Eylül ayında yazılmaya başlanacak olan AB İlerleme Raporu, aralık ayındaki zirveye de rehberlik edecek... Haziran ayında AB Parlamentosu seçimlerinin olduğu da düşünülürse, zaman iyice daralıyor... Halbuki, yapılması gereken daha çok iş var... Bunların başında, uyum yasalarının hayata geçmesi için gereken "anayasa değişiklikleri" geliyor. Gerekli değişiklik önerileri AB bürokrasisi tarafından hazırlanıp hükümete yollandı... Bunun hayata geçirilmesi AB sürecinde geri kalan zaman içinde en önemli adımı oluşturuyor. AK Parti hükümeti, AB süreci için gerekli anayasa değişikliklerini yaparken, bugüne kadar ürkek durduğu YÖK ve Kamu Reformu Yasa Tasarısı'nı da daha derinlemesine düşünmeli... Üniversitelerin özerkleştirilmesi ve özgürleştirilmesi Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerini lağvetmeden mümkün olamaz. YÖK'ü mevcut yapısı içinde reforme etmek yerine tümden kaldırmak AB sürecinin de bir gereği... Aynı şey, Kamu Reformu için söz konusu... Burada eğitim, sağlık gibi konular yerel iktidarlara bırakılmadı. Askeriyeye hiç dokunulmadı. Bu konularda hükümet gereğinden fazla dikkatli gözüküyor.
*** AB sürecinin en 'olmazsa olmaz' ilkesi ise çıkarılan yasaların uygulanması... Bu açıdan, Hollandalı parlamenter Arie Oostlander'in Avrupa Parlamentosu'nun kabul ettiği raporunu göz ardı etmemek gerek. Muhtemelen bu rapor, İlerleme Raporu'nun yazımında da etkili olacak. Raporun içeriğinin açıkça tartışılması ve eksikliklerin toplumun önünde konuşulması gerekli adımların atılmasını kolaylaştırır. Uygulamada AB karşıtı bürokrasinin nasıl direndiğini, iktidarın da bu dirence tüm gücüyle karşı koymadığını hep birlikte görüyoruz. İşkenceci sanığı olan polisler hala mahkemeye getirilmiyor ve İçişleri Bakanlığı bunu fazla sorun yapmıyor. "İşkenceye sıfır tolerans" tanıdığını söyleyen bir iktidar için Birtan Altunbaş davası bir sınav niteliğinde... Bu davadaki işkence sanıkları, çok güçlü delillere rağmen "zaman aşımı" nedeniyle yargılanmadan kurtulurlarsa, bu ciddi bir iktidar zaafı sayılacak...
*** Leyla Zana davası da aynı şekilde... Hatta öyle ki, bu konu Kıbrıs kadar önem kazanma yolunda... Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyarak içerideki davaları yineleme kararı aldı. Ama bunun hukuksal gereklerini yerine getirmiyor. Yedi kişiyi boğarak öldürenlerin serbest kaldığı bir ortamda, on yılı aşkındır hapiste olan siyasi kişileri AİHM'nin kararına rağmen içeride tutma isteği, hukuk açısından kolay anlaşılır gibi değil... Demokratikleşmenin hızının artırılması ihtiyacının siyasal bacağı yanında bir de ekonomik bacağı var... Yapısal Ekonomik Reform da istenen ölçüde hızlı ilerlemiyor. 29 Mart sabahı, iktidarın demokratikleşme adımlarını hızlandırdığı yeni bir dönem başlamalı. Çünkü, fay hattını oluşturan AB sürecinde finale az kaldı...
|