İkisi de ağlayınca
Ben "Ya taksim, ya ölüm"e yetişemedim ama çocukluk oyunlarımın arasında sıkışıp kalmış ünlü "Çatla patla Makarios / Kıbrıs bizim olacak" tekerlemesini çok iyi anımsarım. 1963 Anlaşması'nı bilmem ama "Butros Gali Fikirler Dizisi"ne de, "Gali Önlemler Paketi"ne de kulak aşinalığım vardır.
*** İtiraf ediyorum: Aslında hayatım boyunca Kıbrıs sorununa kayıtsız kalmak için elimden geleni yaptım ama başaramadım. İlk gençliğimde "Kıbrıslı" adlı iki ciltlik, milliyetçi-muhafazakar bir kalemin yazdığı romanı bile okumak durumunda kaldım, düşünün artık! Kıbrıs'a kayıtsız kalmayı başaramadım, olaya iyi kötü bir aşinalığım var ama yine de Kıbrıs sorunuyla ilgili bir tartışmada, içinde "derogasyon" sözcüğünün geçtiği tek bir cümle bile kuramam.. Bu yüzden kanaat önderlerinin bol "derogasyon"lu tartışmalarını müthiş bir saygı ve hayranlıkla izliyorum.
*** Delikanlılık çağımda zaman zaman yıkıcı fikirleri bile savunmuşluğum vardır. Bohem takıldığım da oldu, nihilizme meyil ettiğim de.. Bazen siyasete burun kıvırdım, bazen aşırı politikleşme eğilimi içine girdim.. Bazen filmlere vurdum kendimi, bazen romanlara.. Oradan oraya savruldum durdum yani.. Şimdi düşünüyorum da bütün bu savrulmalar içinde Rauf Denktaş, karşısında "tavır alınacak" siyasi figür haline hiçbir zaman gelmedi benim için. Mesafeli ve kayıtsız bir saygı eğilimi.. Ona karşı uzaktan uzağa hissettiğim buydu.. Ve belki de bu yüzden, son zamanlarda Denktaş'ın kabul edilmesi zor fikirleri ve yaklaşımları karşısında bile, şöyle tadını çıkararak muhalefet edemedim. En uçuk günlerimde dahi ona karşı geliştirdiğim o "mesafeli ve kayıtsız saygı eğilimi", hep önümü kesti.
*** Ve dün bu olay benim için bitti.. Artık Denktaş'a karşı geliştirdi- ğim ve anlamını tam olarak kavrayamadığım o saygıya paydos diyorum.. Çünkü dün, Denktaş'ın Rum kesimindeki muadili Papadopulos'un, gözyaşları içinde, "Ey Kıbrıs Helen halkı! Seni adaleti, onuru ve tarihi savunmaya çağırıyorum. Dirilişin kutlu olsun!" dediğini kulaklarımla duydum! Papadopulos'un gözyaşları içinde yaptığı konuşmayı dinlerken, gözümün önüne Denktaş'ın Bursa'da yaptığı konuşma geldi. Ve şunu dedim: İkisi de gözyaşı döküyor Biri "Bu plan Türklerin işine yarıyor, Türkler, istediklerini aldı" diye ağlıyor.. Diğeri "Bu plan Rumların işine yarıyor, biz kaybettik" diye ağlıyor.. Ne çıkar bundan? Demek ki her ikisi de statükonun alışkanlıkları içinde kalmak istiyor. Demek ki her ikisi de "krizli günler"in getirdiği "biricik kalma hali"nin sona ermesini arzu etmiyor. Bense hayatımın hiçbir döneminde statüko savunuculuğu yapmadım.
|