Seçimin ardından
Seçimlerden AKP kazançlı, CHP yenilmiş, DYP ve MHP kendi durdukları zemini yanlarına SP'yi de almış halde koruyarak çıktı. Bu partilerin aldığı oylara CHP ve diğer teferruat içindeki AB karşıtlarını da eklediğinizde, Türkiye'nin AB eksenindeki bölünmüşlüğünü yansıtan bir tablo ortaya çıkıyor. Siyasi sistemimizin de halen ikinci partisi çok güçsüz, çağdaş anlamda sol siyaset temsilcisi olmayan, iki buçuk partilik bir noktaya gittiği izlenimi doğuyor. Sonuçlar kesinleşip, elde tüm bilgiler biriktiğinde, kimlerin oy vermediğinden nerelerde ne türden oy kaymaları olduğuna kadar pek çok veri seçmen davranışını anlamayı kolaylaştırır. Buna bağlı olarak da ülkedeki siyasi yönelimler doğru anlaşılır. Asıl sağlıklı analizler de o zaman yapılabilecektir. Sol ve AB Şimdiye dek yapılan değerlendirmelerde AKP'nin oy tabanını genişlettiği, politikalarını onaylattığı, merkeze kaydığı ya da merkezi tanımlamaya başladığı savunuldu. Bunun yanısıra Türkiye'nin değişen sosyolojik yapısına hitap edebildiği ve yükselmekte olan merkezdeki çevreyi temsil ettiği de yazıldı. Hepsinin üzerinde kendi bekası için de gerekli olan özgürlük alanlarını, AB perspektifiyle genişletmesinin Türkiye'deki siyasi yapıda sivilleşmeyi ve topluma odaklı siyaset üretimini hızlandırdığı tespit edildi. Buna karşılık sosyal demokrat iddialı CHP'nin tüm bu gereklilikler ve gerçekler yokmuşçasına hareket ederek kendi iktidarsızlığını ilan ettiği üzerinde de genel bir mutabakat var.
Kendi yenilgisinden bile halkı sorumlu tutacak kadar yüzsüzleşmiş sözcüleriyle bu partinin artık sol olma iddiasından vazgeçmesi de tabii ki gerekir. Bu şekilde Türkiye'deki halsiz sosyal demokrat, siyasetin sırtından da düşer. Ancak bu dram Türkiye'de solu ve sosyal demokrasiyi yeniden düşünmek, tasarlamak ve projelerini oluşturmak gibi bir önemli işin de varlığının altını çiziyor. Bu bağlamda sosyal demokratlar açısından her şeyden önce bir örgütlenme ve liderlik sorunu olduğunu saptamak gerekir. Lider eksikliği program, perspektif ve yeni bir dünya ve toplum algılaması gerekliliğinden daha mühim sayılmayabilir. Ancak o türden arayışların bir siyasi hareketlenmeye dönüşebilmesi için de yıpranmamış, söyleyecek sözü olan ve bunu dinletebilecek şahsiyetlerin ya da bir liderin ön plana çıkması da şarttır.
Sosyal Demokrat siyasetin son otuz yılına damgasını vurmuş kişiler, ne denli kıymetli olurlarsa olsunlar artık çok yıprandı. Deneyimlerinden ileride yararlanılabilse bile herhangi bir yeni oluşumda, kitleyle kuracağı etkileşimde şansları sıfıra yakındır. Ülkenin yakasını çoktan bırakmış olması gereken Baykal gibi onlar da geri plana çekilmeyi kabullenmelidir. Almanya örneği Bugünün Türkiye koşullarında yeni liderliğin başarılı yerel yöneticiler arasından çıkması beklenmelidir. Almanya ve ABD demokrasilerinde de sık yaşanan yerel yönetimden ulusal yönetime geçiş süreci Türkiye'de de Tayyip Erdoğan'la başlamıştır. Özellikle de yönetimi beceremedikleri iddiasıyla çok karşılaşan sosyal demokratların, icraatıyla sivrilmiş yerel yöneticilerden yeni bir ulusal hareketlilik için mutlaka yararlanması gerekir. Son yerel seçimlerin sonuçları, Türkiye'de AKP ile birlikte yeni toplumsal ittifaklar oluşturma sürecinin mesafe kaydettiğini de gösteriyor. AB ile müzakerelerin de başlaması halinde Türkiye siyasetinin yeni parametreleri, politik ekonomisinin çerçevesi bu yeni ittifaklar ve aralarındaki çıkar ortaklıkları ve çelişkileri tarafından belirlenecektir. Sol arayışlar da bu somut durumun somut analizinden hareket ederek siyaset üretmek zorundadır.
|