| |
|
|
Sakıp Ağa olsaydı...
Ölümler, sevdiğim insanların ölümü beni hemen sarsmaz. Bir an içim cız eder. Zihnim üç beş saniyeliğine allak bullak olur. Belki birkaç gözyaşı damlası... Ve biter. "Ne hissiz adamsın" derdi rahmetli annem. Tuhaf bir savunma mekanizması işte. Bilincin kendini koruma çabası. Böyle olduğunu nereden mi biliyorum? Çünkü aradan günler, haftalar, aylar geçer. Yavaş yavaş "Ah yaşasaydı, şimdi burada olsaydı" hissi kendini gösterir. Başkalarının gözyaşları çoktan kurumuş, hayat normale dönmüşken, benim gözlerim dolmaya başlar. Sakıp Sabancı'nın vefat ettiğini öğrendiğimde de böyle oldu. Yine o anlık, o üç beş saniyelik zihin kaosu. Ardından hemen kendini toparlayan ve "Normaldir. Hepimiz öleceğiz. Zaten Sakıp bey de hastaydı" diyen bir mantık. Biliyorum. Bir zaman sonra... Dün zihnimden kovduğum duygular, derinlerden kopup gelecek: Sakıp Ağa olsaydı bu konuda ne derdi acaba?.. Sakıp Ağa olsaydı şimdi TV'ye çıkıp ne biçim moral verirdi!.. Sakıp Ağa olsaydı bu soruna bir çözüm bulurdu... Sakıp Ağa olsaydı... İşte o vakit kaybetmenin acısı gelip ağır ve kara bir taş gibi içime oturacak.
Varlıklı insanın seveni azdır. Yüzüne gülüp, arkasından çekiştirirler. Kıskananı, diş bileyeni çok olur. Sakıp Sabancı ise farklıydı. O bizden biriydi. "Ben bu toplum sayesinde zengin oldum, onun refahı ve iyiliği için elimden geleni yaparım" diyordu. Yaptı da! Üniversite, müze, okul, kütüphane, kreş... Üzerinde 'SA' yazan onca 'sosyal' yatırımı bir solukta sayabilecek bir bellek sahibi geliyor mu aklınıza? Siz kaç işadamının "Paraya doydum. Harcayamayacak kadar param var. Ama çalışmaya doyamadım" dediğini duydunuz? Kaç işadamı, sokaktaki insan için bu kadar sempatik, bu kadar ulaşılır, bu kadar 'mahalleden biri'ydi? Biz Sakıp Ağa'yı çok sevmiştik! Mekanı cennet olsun.
|