İnsanın haykırası gelmez mi hiç!
4'e karşı 600" dün Sabah'ın manşetiydi ve aslında dünyanın tüm adaletsizliklerinin en sıcak, en ölümcül özetlerinden biriydi. Felluce'de linç edilen dört "sivil" Amerikalıya karşılık, çoluk, çocuk, kadın... öldürülen 600 Iraklı. O dört kişinin de aslında "sivil" değil, Blakwater güvenlik şirketine bağlı dört eski komando, yani "paralı asker" olduğunu hatırlayın. Şu anda çeşitli şirketlerle Irak'a yerleştirilmiş 15 bin dolayında "özel asker" gibi. "Adaletsizlik" elbette salt ceset sayılarına dair bir şey değil. Dünyanın tüm dengesizlikleri, "bire karşı bir sürü" oranlarla kuruluyor, tahkim ediliyor ve çoğaltılıyor. Ölüm saçan adaletsizlikler sadece savaşla sınırlı değil. Açlık, aşırı yoksulluk, en önemlisi ilaç ve tedavi yoksunluğu, eğitim... Bunların hepsine bakın, nice bire karşı yüzler, binler, milyonlar vardır. Ama bu 600'ler, binler, milyonlar adeta görünmezdir. Onlar "yaşayan ölüler" olarak terk edilmiş, sadece birtakım insanların kelebek gibi kanat çırpan çırpınmalarına bırakılmıştır. Uyduruk yardımlarla yaralara ancak tuz basılır. Ancak "stratejik, askeri, ekonomik, enerjiye ilişkin" bir kıymeti varsa o toprakların, "beyaz adam" sözde insani yardım için silahlarıyla sökün eder. Yine sayamazsınız, kaç can pahasına.
*** Felluce, bunun en çıplaklarındandır. Çünkü doğrudan ölüm konuşur. Dünya medyası neredeyse isimlerine kadar "ölen ABD'liler"in sayısını ezberletir. Diğerlerini tanımak, bilmek istemeyiz. Çünkü, o pek medeni, pek kıymetli, pek bilimsel, pek stratejik haritaların üstünde birer nokta, birer hedeftir oralar. Oysa, o harita noktaları, hani üstü renkli renkli raptiyelenen soyut noktalar, orada yaşayanların toprağıdır, evidir, köyüdür, sokağıdır, doğdukları köşe, doydukları yahut aç kaldıkları hayatlarıdır. Çocuklarıdır, aileleridir, dostları, komşularıdır. İbadet ettikleri yerlerdir, öğrendikleri yahut cahil kaldıkları ama hayattan bir iyilik umdukları ufacık, sıcacık ufuklarıdır. İnsafsızlığın propagandasının en büyük gücü, bu insanları saydırmamaktır. Hem birer insan, birer hayat olarak hiçbir saygınlıkları olmadığına dair "seyirci"nin içine içine sızan bir kabullenme, derin bir "saygısızlık". Hem de, kaç kişi, kim ve hatta insan olduklarını unutturan, yaşarken de, ölüyken de öyle yuvarlanmış sayılarla topluca çöplüğe atan bir "sayısızlık".
*** İnsan, yaşadığı ülkenin, kendisi için bir harita değil hayat olan vatanının, aynı zamanda bir "vicdan toprağı" olabilmesini istiyor. Bu topraklarda, ister inancın içinden fışkırsın, ister bilgiyle, bilinçle, duyarlılıkla büyütülsün, "vicdanın gür bir sesi olsun" istiyor. En azından böylesi çıplak, böylesi ölümcül, böylesi "4'e karşı 600" adaletsizlikler karşısında, adı adalet olan bir iktidar partisi, adı hürriyet, milliyetli medyası, bir bağımsızlık savaşıyla özünü kazandığı söylenen ordusundan birileri... Şu dünyanın reel, realist, rasyonel hesaplarını, korkularını, diplomasilerini bir an unutsun, bir "vicdan sesi" verebilsin, "4'e karşı 600"lere karşı salt insan olabilsin istiyor. Lacili cicili bicili konferanslarında Amerikalılarla, İsraillilerle Büyük Ortado- ğu'da demokrasicilik oynayan işadamları, sivil toplum örgütleri, biraz vicdan, biraz insan olsun, "yuh" desin, yürekten isyan edebilsin istiyor. Vicdanını gömmüş bir demokratlık, bir hürriyetçilik, bir adaletçilik ne utanmaz bir şeydir!
|