|
|
|
|
|
|
B Planı
Kıbrıs'ta işlerin çok iyi gittiği söylenemez. Tüm göstergeler, İsviçre'de imzalanan anlaşmada Türk kesiminin evet, Rumlar'ın hayır diyeceği yönünde. ABD yönetimini başından beri referandumlar konusunda da aşırı iyimser. Ama Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimindeki siyasi nabzı tutanlar, evet sonucunun mucize olduğunu söylüyor. Ankara "Biz üzerimize düşeni yaptık, tüm dünyaya da kanıtladık" havasıyla kendinden memnun. Bu memnuniyet İsviçre'deki anlaşma töreninde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu Türk delegasyonunun yüz ifadesine de yansımıştı. Oysa üst düzey bir diplomat aylar önceden şu saptamayı yapıyor "Kıbrıs meselesini çözmemiz lazım. AB'den Aralık'ta tarih olmak için değil. Çeşitli sebeplerde artık taşıması zor bir durum haline geldiği için." Bu doğru bir saptama. Kıbrıs'ta referandumlardan birinin geçip birinin başarısız olması hem Aralık ayındaki AB kararı hem de daha sonrası için Türkiye'nin işini zorlaştırıyor. Sanmayın ki Aralık'ta Avrupa'da herkes çıkıp "Aaa zavallı Türkiye elinden gelen her şeyi yaptı Kıbrıs konusunda" diyecek. Her şeye rağmen uluslarası camia içinde yine Türkiye'yi suçlayanlar ya da Annan Planı'nın ABD baskısıyla aşırı Türk yanlısı olduğunu iddia edenler olacak.
Hayır oyunun faturası Bana sorarsanız bunun ilk göstergesi Cuma günü bir türlü çıkamayan BM güvenlik konseyi kararıydı. Cuma günü güvenlik konseyinin Annan Planı'yla ilgili son görüşlere atıfta bulunan ve Kıbrıs Rum kesimine de üstü kapalı "dokunduran" bir karar çıkarması bekleniyordu. Ama Rum kesimi ve Yunanistan'ın Güvelik Konseyi'ndeki yoğun çabalarıyla bu karar çıkmadı. Bana sorarsanız böylece Güvenlik Konseyi, Annan Planı'nın arkasına ağırlığını koymamış oldu. İyi bir gösterge değil. Geçtiğimiz haftalarda Rum kesimiyle yapılan müzakerelerde AB ve ABD'li yetkililer 'hayır oyunun faturası' konusunda (KKTC'ye olan ambargonun kalkması ya da Rum kesiminin adanın yarısı olaran AB'ye girmesi) Rumlar'a aba altından sopa gösterdi. Ama bu sopanın Rum kesimi için ne kadar ürkütücü olduğu tartışılır. Washington'un tahliline göre, daha Annan Planı'nı hazmetmeden plan aleyhinde tutum takınan Rum kesimi, hayır demenin sonuçlarını düşününce ve bu tartışma topluma yayıldıkça tutumunu yumuşatacak. Oysa bana sorarsanız Rum kesimi "hayır" demenin faturası olduğunun çoktan farkında. Bunu göğüslemeye de hazır. Geçtiğimiz haftalarda Rum lobisi, ABD Kongresi nezdinde Annan Planı karşısındaki faaliyetlerini arttırdı. Referandum sonrası ABD başkentindeki aleyhte havayı düzeltmek için yeni atılımları var. Türkiye'nin de bir an önce "Biz üzerimize düşeni yaptık" memnuniyetinden çıkıp Nisan sonrası stratejisini belirlemesi lazım.
Rumlar'ın yeni "planı" Bir kaç ay önce New York'ta görüştüğüm üst düzey bir Yunanlı yetkili, ısrarla 1 Mayıs'a kadar çözüme zaman olmadığını, ama Annan sürecinin Türkiye'nin AB kararı öncesinde Eylül ayında tekrar canlandırmaya hazır olduklarını söylemişti. Rum kesiminin tercihi başından beri bu. Yunanistan'ın da öyle. Eylül'de başlayacak ikinci turda mevcut Annan Planı'ndan daha fazla toprak alabileceklerini düşünüyorlar. Bunun yanında Rum kesiminde yavaş yavaş yeni bir düşünce daha beliriyor: "Belki de Türkler ve Rumlar'ın bu kadar yıl sonra aynı çatı altında yaşamaları o kadar cazip değil. Bırakalım bu Annan Planı'nı bir kenara, Türkler bize biraz daha toprak versin ve sonra bağımsız bir devlet olarak kendi yollarına gitsin." İlginç bir düşünce. Henüz Rumlar'ın kafası tam netleşmiş değil. Ama Ankara'nın fazla zaman kaybetmeden B Planı'nı düşünmeye başlaması lâzım.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|