| |
Kulaklarımdan gitmeyen cümle
Başbakan Erdoğan'ın İzmir'deki AKP mitinginde, hükümetin icrratlarını anlatırken sarfettiği bir cümle, hala kulaklarımda çınlamaya devam ediyor. "Geçen yıl, 1.5 milyon haneye kömür yardımı yaptık. Geçen yıl milyonlarca ilkokul çocuğu kitap ve defterlerini sıralarında hazır buldular." Daha sonra Başbakan Erdoğan, hükümetinin fakir fukara, garip gureba için yaptıklarını sıralamaya devam etti. Bunu düşündüm, uzun uzun... Vahşi kapitalizmin piyasa kurallarına kalsaydı eğer, insanlara muhtaç durumda olsalar bile, devletin kesesinden bedava kömür ve kırtasiye dağıtılmasını anlamak zor olabilirdi. Soğuk illerde 1 ton, daha ılıman bölgelerde de yarım ton olmak üzere insanlara bedava kömür verilmesi, sadece muhtaç olduklarından mı kaynaklandı yoksa bu icraat "oya tahvil" maksadına mı yönelikti, diye de sormuyorum. Böyle bir yaklaşım biraz önyargılı olabilir. Zor yaşam koşullarında, kendi kömürünü kendisi alan aile ile kömürü devletten bedava alan aile arasındaki farkı, kim nasıl belirliyor, sorusu da pek önemli değil... Başbakanın bu cümlesinin zihnimden bir türlü silinmemesi iki gerçeklikten kaynaklanıyor. Birincisi, Türkiye'nin en acı gerçeğini yansıtmasından ötürü... İkincisi ise, balık vermekle, balık tutacak şartları yaratmak arasındaki büyük farktan... Türkiye'nin kişi başına milli geliri SGP'ye göre, 6 bin dolar civarında... Eğer her aile bu geliri, adaletli bir şekilde paylaşabiliyor olsaydı, 4 kişilik hane halkının kışlık yakacak olarak 1 ton kömürü satın alması o kadar zor olmazdı. Ama ülkede gelir dağılım adaletsizliği en büyük sorun... Milyonlarca aile, bırakın 6 bin doları, 200 dolar, 300 dolar veya 500 dolar yıllık gelirle yaşamaya çalışıyor. İşte o insanların, kışın kemiklerini ısıtacak ve çocuklarını hastalıktan koruyacak 1 ton kömürü satın alacak güçleri yok... Bu anlamda, hemen şimdi yeri gelmişken, okurların yüksek izinleri ile bir politik öngörüyü sunmak istiyorum: Türkiye'nin siyasi geleceği ve ülkeyi parıltılı yarınlara taşıyacak çizgi, sadece ve sadece gelir dağılımdaki adaletsizliği yenecek işler yapanların olacaktır. Her kim, ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğini yenecek yöntem ve yollar geliştirirse, cumhur'u da, cumhuriyeti de, laikliği de, müslümanlığı da, çağdaşlığı da, herşeyi sırtlayıp, yıkılmaz bir şekilde geleceğe yürüyecektir. Bu bakımdan, seçimlerin arefesinde sürdürülen Atatürkçülük veya umhuriyetçilik türünden polimikler esasta bir anlam taşımıyor. Erdoğan'ın, "sosyal devlet" yaklaşımlarını yansıtan icraatlarının hatırlattığı ikinci gerçek ise, yaygın işssizliğin altedilmesi zarureti... İnsanlarımız için, balık tutmanın şartlarını yaratmak gerekiyor. İşsizliğin alt edilmesi gerekiyor. Bu çok yakıcı bir sorun... Eğer, işsizliği yenemezsek, bu devlet yarın muthaç insanına kömür verebilecek güçten de yoksun kalacaktır. Başbakan Erdoğan'dan, İzmir'in bıkkın ve usanmış insanlarına hitap ederken ve yapılan sosyal yardımları hatırlatırken, sorunu bu şekilde koymasını beklerdim. Doğrusu budur!
|