| |
İzmir'in tarihi misyonu
Körfez'in iki yakasında, AKP ile CHP'nin günlerdir asıldıkları iki miting vardı. İki mitingi de izleme imkânı bulduk. Yalnız iki liderin mitinglerinin kalabalık olması açısından ortak bir rakipleri vardı. Güneşli bir pazar günü. Tatil gününde İzmirliler'i alana toplayabilmek her babayiğidin harcı olamazdı. Nitekim, daha önce gözlemlediğimiz Bostanlı'daki CHP mitinginden sonra, İnciraltı'ndaki AKP mitingine giderken, körfez sahili boyunca yüzlerce İzmir'liyi yeşilliklerin üzerinde piknik yaparken gördük. Benim tahminlerime göre CHP mitingi AKP mitingine nazaran biraz daha kalabalıktı. Bunu, CHP'nin yılların deneyiminden süzülüp gelen "toplanma tecrübesine" bağlamak da mümkündü, AKP'nin toplandığı İnciraltı meydanının daha sapa olmasına da. Ancak İzmir gibi bir yerde, her iki partinin gücünü ölçmek bakımından "kelle hesabının" doğru olmayacağını vurgulamak gerekir. Öteki seçmenler adına da İzmir seçmeni, biraz da kendisini öteki illerin CHP'li veya genel olarak iktidara "muhalif" milyonlarca seçmeninin temsilcisi ve öncüsü gibi görüyor. Bunu, şöyle açabiliriz. Genel siyasi rüzgârın AKP lehine estiği biliniyor. Bu rüzgâr ile AKP belki birçok ilde başkanlıkları kazanacak. Ama oralarda, oyunu AKP'ye atmayacak milyonlarca seçmen çıkacak. İşte İzmirliler, o kaybedilmiş oyların da sorumluluğunu hissediyorlar sanki. Bunu, ben "AKP'nin İzmir ile imtihanı" olarak yorumluyorum. Veya tersinden söylersek, "İzmir'in iktidar ile imtihanı!" Atatürkçülük üzerine Bostanlı'da deniz kıyısında toplanmış 8-10 bin civarındaki seçmene hitabında Deniz Baykal, daha çok "kök" polemiği üzerinde durdu. "Kökümüz şeriat değil, Atatürk" söylemine vurgu yaptı. Körfezin güneyinde takriben 1 saat kadar sonra konuşmaya başlayan Tayyip Erdoğan da, o anda Baykal'ın konuşmasını dinliyormuşçasına, "Atatürkçülük" üzerinde duruyor ve şöyle diyordu: "Ne Atatürk'ü ne de Cumhuriyeti CHP'nin çizgileri arasına sıkıştırmak mümkündür. Atatürk, millete mal olmuş bir değerdir. Cumhuriyetçilik de CHP'nin tekelinde değildir." Her iki mitingde de, liderlerin söylediklerinden ziyade izleyenlerin ilgisine dikkat ettim. Heyecanın çok yüksek olduğunu söyleyemem. Olağanüstü mitinglere defalarca şahit olmuş bizler gibi insanlar için tansiyon da fazla yüksek değildi. CHP'de, İzmir'de nispeten rahat bir seçime giriyor olmanın güven ve enerjisi okunurken, AKP'de ve özellikle Başbakan Erdoğan'da, "iktidar olmanın" gücü okunuyordu. Erdoğan, her zaman olduğu gibi, geçmiş iktidarların hatalarına yüklendi. "Fakir fukara, garip gureba" için iktidarlarının yaptıklarını anlattı. Baykal'ın konuşması, Erdoğan'ın pratik hatırlatmalarına karşılık, daha politik ve ideolojikti. Fakat her iki liderin de, "İzmir'e ve İzmirliler'e düzdüğü övgüler" övgüye değerdi. Bu övgülerin ne kadar etkili olduğu veya olacağı 29 Mart sabahı belli olacak. Her iki mitingin ortak noktalarından biri, seçmenin "siyasete genel ilgisizliği" idi. Bir noktayı daha üzülerek vurgulamak zorundayım: Miting alanını dolduran insanların, giyim kuşamlarına, yüzlerindeki heyecan ve parıltıya ve liderlerin söylediklerine verdikleri tepkiye bakılırsa, İzmir'in son 20 yıl içinde büyük bir "vurgun yediği" anlaşılıyordu. Büyük ekonomik krizden alabildiğine etkilenmiş Türkiye insanından farklı olarak İzmirliler, ANAP iktidarlarının ve sonraki koalisyon hükümetlerinin kendilerine üvey evlat muamelesi yaptığını açıkça yansıtıyorlardı. Bu sebeple, 28 Mart seçimlerinde kabağın kimin başına patlayacağını, Ahmet Piriştina "olumlu" faktörüne rağmen, İzmir'in CHP'ye ne kadar geçit veya AKP'ye nasıl bir ceza vereceğini kestirmek o kadar kolay görünmüyor.
|