Takıntılar bilmem kaç
Sorarlar hep; 'Konularınızı nereden buluyorsunuz' diye. 'Kolay' diyorum, 'bi kere bizim köşede konu yok; atış serbest'. Hem bu ülke sınırları içinde yaşıyorsanız yazmak için, değil haftada bir, her gün ve hatta her saat bi fevkaladelik, akla zarar salak suluk kafayı takacak bir şey önünüze yuvarlanıyor. Bu takıntılar kiminle paylaşılacak? Ellbetttee sizinleee... Yani ki olan size oluyor!
Şimdi; bu anlatacaklarım normal şartlarda sistem tarafindan alıştırılageldiğimiz vak'ayı adiyeden şeyler. Benim n.ş.a olmadığım bir zamanda yaşanmalarına rastlaması size bu cumartesinin yazısı olaraktan yansıyor. 'E o zaman bi say, tatlılardan ne var?' diye soracak olursanız menüyü sıralarım ben de: Macro'ya taktım misâl, ödemelerimin para üstünün bana iade edilmeyen küsuratının 1 yıllık toplamı müesseseye kâr olaraktan ne getirire taktım. Farzı misâl; küsurat 150 veya 170 di mi? Yuvarlak, 200 alıyorlar. Biri hesaplayıversin bi zahmet. Yalnız Macro değil tabii, alayı böyle yapıyor. Eksik al o zaman. Şıklık sende kalsın.Yok...
YOLCU HALLERİ Ankara'ya, Adana'ya gittim geçen hafta; uçaklara bindim indim. Yolcuya taktım kafayı geldim. O, uçak durmadan hööyykk diye yerinden zıplamalar... (Aptal; otursa, ayakta beklemeyecek kapıların açılmasını.) O, terminal otobüsüne biner binmez cep telefonlarını açmalar , avaz avaz etrafa yayın yapmalar... Bu açma kapama düğmesine basma iştihasının özellikle erkeklerde, çocukken affedersiniz çükleri ile oynamaktan kalma bir alışkanlık olduğunu sanmaktayım. Arabaların kornasına basma, küçükken yine, zillere basıp basıp kaçma oyunlarının da müsebbibi, malum 'çüük cüceelerim benim küüçük cüücelerim' durumu.
Bir başka, 'uçakta cinayet' sebebi ; ön koltukta oturan davar beyin, rahat etme adına koltuğunu arkaya yatırarak zaten daracık dürücük olan koltuk mesafesini sıfıra indirip kucağınızda istirahat etmesi!... Türk Hava Yolları'na da bi çift lafım olacak. Ve bilirsiniz ki bu dertten muzdarip tüylü dilli sayısız yolcu var. (Dilde tüy bitmesi hali..) İlk kez duymadıkları bir şikayet anlayacağımız: Bilete kürekle para say, sana o açma kılıklı berbat şeyi ikram etsinler. (Nimete berbat denmez, nimete berbat denmez!). Ama utanır insan yani.
SÖYLEYİŞ TARZLARI Poptürkiyeninztaryaldızlarıakademisi yarışmacılarının jüriyle ve kendi aralarındaki konuşmalarına taktım; Konuşmalarına 'sonuçta' diye başlıyor bazısı misâl. Manken Şenay Akay'da dikkat etmiştim buna, a bi baktım 'genç' tercihi bu yönde... Aşağıda sıralayacağım bir söyleyiş şekli geliştirilmiş: Saatean: Zaten Ağlakası yok: Alakası yok! Dâhi: Dahi Laazım: Lım Laf: Lâf Hakikatten: Hakikaten Atıyorum: İki lafın başında bu söyleniyor. Eskiler ne zarifmiş canıım. Farzımuhal (ben mahal sanırdım), misâl falan denir icabında di mi? Bean: Ben (yani 1.tekil şahıs) Yağnı: Yani Hülasa;Yaağğnı (!), Hakkı Devrim'den el almışım gibi yaptınız beni yazı biterayak. Ayşegül Devrim'iniz oliim, boyunuz devrilmesin inşallah! Yeni nesile not: Ayşegül Devrim çok değerli bir tiyatro sanatçımızdır ayrıca, keşke olabilsem. Ona da buradan bir gül uzatıyorum. (Ama nassı mecazımürseldi? Bi dakka!)
|