|
|
|
|
|
Aşure ve sembolizm
|
|
Metin And, "Türkiye'de Muharrem" bölümünde anlatıyor: Anadolu'da Aleviler'de ve özellikle Bektaşiler'de Muharrem Törenleri çok zengindir. Muharrem Ayı'nın 12. gününde yapılan aşure aşının nasıl pişirildiğine gelince: "Önce bunun gerekli ürünleri alınır, ayrı ayrı pişirilir ve hazırlanır (buğday, kuru fasulye, nohut, kuru bakla, kestane gibi). Ayrıca kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı gibi tatlılık verecek meyve türleri konur. Buğdayı bir büyük kazana koyup dergahın aşçıbaşısı, Aşçı Baba eline büyük bir kepçe alıp, kazan başına gelir ve 'Dest- Yİmdeyip, kepçeyi kazana daldırır. O sırada yanında bulunanlar hep bir ağızdan 'Ya Hüseyin!' derler. Aşçı Baba'dan sonra sıra ile hepsi kazanı kepçe ile karıştırırlar. Her eline kepçe alan 'Destur Ya İmam" diyecek, orada hazır bulunalar da 'Ya Hüseyin!' diye karşılık vereceklerdir. Bu şekilde saatlerce, aş pişinceye kadar çalışılacaktır. Arada bir çeşnisine bakılır, tadı az ise şeker katılır, buğdayı iyice yumuşamış, eriyip helmeleşmiş olmalıdır. şure (çorbanın) iyice piştiği anlaşılınca Mürşid'e haber götürülür. Aşçı Baba, kendisine: "Buyurun Erenler! Ruh-u şüheda ta'ziyesine meşgul olalım. Aş hazırlandı" der. Mürşid de: "'Eyvallah!' deyip kazan başına gelir." Topluluğun "aşure pişirme törenindeki" bu yoğun "sembolizme" dikkat... Peki evlerde nasıl olurdu? "Evlerde, evin en yaşlısı kazan başına gelir. Üç İhlas bir Fokuyup bir bardak gülsuyunu şureye katar, kepçe ile yavaş yavaş karıştırır. Kenar köşe yerlere azıcık aşure serpiştirir. Kazan kapağı varsa kapatılıp 5-10 dakika beklenir, yine kepçe ile kazanın sağ-sol ve ön tarafına vurup kepçe ile aldığı biraz şureyi ocağa dökerdi."
|
|
|
|
|
|
|
|
|