İhtiyatlı memnuniyet
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, önceki gün İsviçre'deki toplantıya katılmayacağını açıklaması Erdoğan hükümetinde sanıldığının aksine "ihtiyatlı" bir memnuniyete yol açmış durumda. AKP ve hükümet içinde, Denktaş'ın açıklamasına yönelik tepki ise görüşmelere gitmeme kararını kendileri ile daha önce neden paylaşmadığı noktasında. Bunun ötesinde hükümet içinden gelen haberler, Denktaş'ın katılmama kararından üzüntü duymuş bir hava yansıtmıyordu. Gerekçeleri de; Denktaş'ın katılmaması halinde, görüşmelerin daha ılımlı bir havada gerçekleşeceğine yönelik inanç... Bu memnuniyete rağmen, hükümetin "ihtiyatlı" yaklaşımına neden olan kaygılar da yok değil. En büyük kaygı Denktaş'ın görüşmelerden sonra meydanlara çıkıp, "Erdoğan ve Talat el ele verip ülkeyi sattılar" yönünde bir propagandaya başlamasıydı. Nitekim, Denktaş da bunun sinyalini uzun süredir veriyordu. Ankara'daki kaygı ise böyle bir çıkışın referandumu nasıl etkileyeceği ve Türkiye'deki yansımasının nasıl olacağı sorusunda bütünleşiyordu. Ankara'da hükümet, KKTC halkının referanduma evet oyu vereceği inancında. Ancak, referandum sonucunun TBMM'deki oylamayı nasıl etkileyeceğini tam olarak ölçemiyor. TBMM de Irak'a asker gönderme tezkere döneminde karşılaştığı sıkıntıyı bir kez daha yaşamak istemiyor. Daha da önemlisi sokakların bundan dolayı hareketlenmesinden kaygı duyuyor. Hayat devam eder Bir diğer kaygısı da, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün 15 Ocak tarihinde Başbakanlığa gönderdiği Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müzakereler ile ilgili kırmızı çizgilerini belirten mektubundaki taleplerin yerine gelmemesi. Bütün bunlara rağmen Erdoğan'a yakın bir kaynağın söylediği şu söz ise hükümetin her türlü riski göze aldığını gösteriyor: "Denktaş gitmese de hayat devam eder. Referanduma gidilir ve bu iş biter. Yıllardır çözülmeyen Kıbrıs sorunu çözülür ve Türkiye de 1 Ocak'ta AB ile tam üyelik müzakerelerine başlar. Göreceksiniz herkes de bu sonucu alkışlar..."
Denktaş'ın tepkisi Ankara'da hükümet pozisyonunu belirlemek ve muhtemel gelişmelere göre planlar yapmakla meşgulken, aynı durum Denktaş için de söz konusu... Nitekim, dün Denktaş'ın çok yakınındaki bir kişiyle konuşurken müzakereler sonrasında ortaya çıkabilecek durumu net bir şekilde görebildiklerini belirtti. Beklentileri, Ankara ve KKTC hükümetlerinin, Denktaş'ın bugüne kadar karşı çıktığı birçok konuda dörtlü müzakerelerde taviz vereceği yönünde. Ayrıca, kendisinin sürekli olarak "uzlaşmaz" gösterilmesinden de Denktaş'ın büyük rahatsızlık duyduğunu da kayda geçirdi. Aktardığına göre Denktaş, zeminin bütün direnişine rağmen sürekli altlarından kayıp gittiğine de inanıyor. Toplum lideri olarak, bir kenara çekilip, düşüncelerini halka anlatmanın ötesinde yapabilecek bir şeyinin kalmadığını kayda geçiriyor. Türkiye düşünsün Öyle gözüküyor ki, Denktaş Ankara'da askerler hariç, birçok kişiye dargın. Planda herhangi bir değişiklik yapılması olanağının kalmadığı, 50 yıldır mücadele ettiği bir konuda "cenazenin de kendisine kaldırtılmak istendiği" görüşünü taşıyor. Buna da yanaşmak istemiyor. "Türk ve KKTC hükümetleri böyle istiyorsa buyursunlar kendileri yapsınlar, 1 Mayıs'tan sonrasını da düşünsünler" yaklaşımı gösteriyor. Denktaş'ın 1 Mayıs'tan sonrasını düşünsünler dediği ise Kıbrıs'ın AB üyeliği ile birlikte Türkiye'den Ada'ya gidişlerde vize uygulamasının başlayacak olması. Denktaş'ın espriyle de olsa şu sözleri söylediği de bildiriliyor: "Bundan böyle Türkiye'den gelenlerden Schengen vizesi isteyeceğiz. Limanları ben kontrol ederim. Bundan sonra limanlara Türk gemilerinin nasıl yanaşacağını da onlar düşünsün..." Denktaş, bu aşamada kırgınlık içinde bu sözleri söylüyor olsa da 1 Mayıs'tan sonra işin çok daha karışık bir hal alacağını herkes kabul ediyor. Bu açıdan İsviçre'nin Bürgenstock kasabasında yapılacak görüşmelerin sonucu ne olursa olsun, Türkiye ve KKTC için büyük bir baş ağrısına neden olacağı da görülüyor.
|