Kıbrıs'tan Bağdat'a
Ankara harıl harıl Kıbrıs'ta 22 Mart'ta başlayacak dörtlü toplantıya hazırlanıyor. Birleşmiş Milletler ve Washington'daki kaynaklar, Rum lider Papadopulos'un müzakerelerde her uzlaşıya hayır diyen "itirazcı" rolünü sürdürdüğünü, Rauf Denktaş'ın ise uyumlu olmakla birlikle 'iki devlet' esasına dayalı "maksimalist" sayılabilecek talepler ortaya koyduğunu düşünüyor. Açıkçası Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki müzakerelerden gerçek bir uzlaşı beklenmiyor: BM açısından bu egzersizin asıl amacı, iki tarafın 'kırmızı çizgilerini' tartmak, nerelerde esnek nerelerde katı olduklarını görmek. Belli ki adada anlaşmanın asıl temelleri, 22 Mart'ta Türkiye ve Yunanistan'ın da masaya oturmasıyla başlayacak dörtlü toplantıda atılacak. Bu yüzden de Ankara'nın bu hafta Washington'a ilettiği "kısaltılmış" talepler listesi çok önemli. Buna aslında "pozisyon kağıdı" demek lazım. Ankara "iki kesimliliğin güçlendirilmesi" çerçevesinde nihai çözümde olmasını istediği şeyleri sıralıyor.
Ankara'nın metni rasyonel Metin, Denktaş'ın adada sunduğu kağıtlardan farklı; ama Ankara ve Washington'daki bir çok gözlemciye göre daha "gerçekçi." Örneğin Türk tarafına yerleşecek Rum göçmen sayısının daha uzun bir zamana yayılması, aynı şekilde Türk ordusunun adadan çekilmesinin daha uzun vadeli bir takvime endekslenmesi gibi maddeler var. Ama Denktaş'ın ısrar ettiği "iki milletin tanınması" gibi uluslararası hukuk açısından zorluk içeren maddeler yok. Ankara'nın metni öz ve okuyan kaynaklara göre "rasyonel." Öyle görünüyor ki Kıbrıs referandumlarında "evet" çıkması, Türkiye ve Yunanistan'ın devreye girdiği haftaya bağlı. Toplantılarda Ankara'yı Abdullah Gül temsil ediyor. Dışişleri bürokrasisi, bir hafta önceden bakanla birlikte 'kampa girerek' görüşmelere hazırlanmayı planlıyor. Aynı hafta Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ'un Washington'a yapacağı ziyaret de aynı ölçüde kritik. Asker, Annan Planı temelinde bir anlaşmaya gönüllü olsa da adanın "güvenlik mimarisi" açısından bazı gelişmelerin fazla muallak veya "sürdürülemez" olduğu görüşünde. Örneğin adadaki birliklerin yapısı, yeri, aralarındaki iletişim mekanizması ancak askerden askere halledilebilecek konular. Gücenme politikası Annan Planı çözüm sonrasında adada 6 bin Türk askerinin kalmasını öngörüyor. Bu noktada Ankara'nın bu sayıya itirazı yok. Buna karşın halihazırda Kıbrıs'da bulunan 30 binden fazla Türk asker ve subayın anakaraya taşınması ve orada göreceği işlev konusunda da soru işaretleri var. Bunlar planlama ve masraf gerektiren hassas stratejik pazarlıklar. Pentagon'un Washington'da Dışişleri ve Beyaz Saray tarafından yürütülen Kıbrıs trafiğinin dışında olması da belki pratik anlamda Genelkurmay'ın işini zorlaştıran bir konu. Ankara Mart sonundaki son pazarlık aşamasında Kıbrıs'taki kırmızı çizgilerinin hayata geçmesi için kuşkusuz ABD'nin ağırlığını koymasını isteyecek. Herhalde Irak konusunda son haftalarda beliren ve adeta "ilgisizlik" görüntüsü veren "bekle gör" siyasetini böyle yorumlamak lazım. Belki şimdi sırası değil. Herkesin Kıbrıs'a kilitlendiği geçen haftalarda Kuzey Irak'ta üç Türkmen lider öldürüldü, Türkmen Cephesinin büroları basıldı, Bağdat'ta inanılmaz bir anayasa mücadelesi yaşandı ve geçici dönem anayasasında hem Türkmenler hem de Irak'ın bütünlüğü açısından son derece tatsız sayılabilecek maddeler kabul edildi. Gazete haberlerine göre, Ankara'nın yaptığı tek şey Cuma günü ABD büyükelçiğinden birini çağırıp "Biz size demiştik" diye sitem etmek. Umarız bu herkesin yüreğine korku salan "gücenme politikası" Kıbrıs hallolduktan sonra biraz canlanır!
|