Frekans tutturmak
Başbakan Tayyip Erdoğan bundan yaklaşık bir yıl önce Washington'a ayak bastığında resmi metinlerde sıfatı 'parti lideri' diye geçmişti. Bir yıl sonra bugün Başbakan olarak ABD'ye geri dönerken, Türk-Amerikan ilişkilerinde en çalkantılı baharını, karşılıklı hayal kırıklıkları ve diklenmeleri geride bırakmış olarak, ABD'yle 'temiz sayfa'dan başlamak için geliyor.
En azından Washington bu geziyi öyle okuyor. Üst düzey bir yetkiliye göre artık 'kıran kırana pazarlık' zamanı bitti; iki ülke arasında ne karşılıklı alınacak ne de verilecek şeyler eskisi gibi elzem.
Amerikalılar'a göre bu gezinin asıl amacı, 'büyük tablo' üzerine ortak düşünebilmek, iki müttefik olarak yeni stratejik bir vizyona yürümek. Tüm bu ağdalı ifadeler safsata gibi gelebilir.
Ama son bir yılda yaşanan bunca inişçıkıştan sonra, Türk-Amerikan ilişkilerine pazarlık yerine bir adım geriye gidip yeni ortaklık zemini yaratabilmek, şu anda Bush ve Erdoğan'ın yapabileceği en iyi şey.
Siyasi vizyonlar olgunlaştı Washington'da bir süredir Türkiye'nin Amerikan yönetimine 'yalnız şikayet ve talep listesi' ile yaklaştığı konusunda hükümetin çeşitli kanatlarında bir rahatsızlık var. Ben bu imajın bu gezide değişeceğini düşünüyorum. Aslında 'büyük tablo' deyince Türkiye ve ABD'nin örtüşen hedefleri az değil.
Eğer Ankara'nın 'Kuzey Irak'ta Kürt devleti kuruluyor' ya da 'Kıbrıs satılıyor' evhamlarıyla ABD ve Avrupa'ya mesafeli, izole ve üçüncü dünyacı bir siyaset izlemesini savunuyorsanız, yazının kalanı zaten sizi ikna etmeyecektir.
Ama Batı'yla entegre olduğu ölçüde siyasi ağırlığını arttıran ve Irak'tan Çin'e kadar dış politika konularında 'hırçın' değil rasyonel siyasetler geliştirebilen bir Türkiye arzusundaysanız, Beyaz Saray'daki görüşmenin kimyası, önümüzdeki dönemde son derece faydalı olacak. Bush ve Erdoğan geçen yıl bir araya geldiklerinde frekansları pek tutmamıştı.
Ne Bush'un Putin'le hissettiği sıcaklık, ne de Tony Blair'le yakaladığı ortaklık duygusundan eser vardı. Oysa aradan geçen dönemde, iki lider de siyasi vizyonlarını olgunlaştırma fırsatı buldu.
Türk Amerikan ilişkilerinde karşılıklı beklentiler (ve haliyle stres) azaldı. Müslüman dünyasında demokratikleşme, Kıbrıs'ta çözüm, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, iki liderin de deklare ettiği ortak hedefler.
Powell arabulucu olabilir Türkiye açısından Beyaz Saray toplantısındaki en önemli başlık, Irak değil Kıbrıs olacak. Erdoğan Mayıs'a kadar çözüm amacıyla Bush'un desteğini isterken, çözüm lobisi yapan taraf olmanın verdiği güvenle masaya oturuyor. Davos'tan gelen haberler ABD hükümetini pek keyiflendirdi.
Türkiye yalnız çözüm kararlılığı göstermekle kalmıyor, referanduma "evet" diyerek Kofi Annan ve uluslararası camiayı ikna da ediyordu. Bu durumda Erdoğan'ın Beyaz Saray görüşmesinde umduğu desteği alacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye arzularsa ve Annan kabul ederse Bush, Colin Powell'ı Kıbrıs'ta arabulucu atamaya hazır. Ortadoğu'da demokratikleşme derseniz, ABD tarafının Türkiye'den özel bir talebi yok.
Zaten Erdoğan ve Gül'ün son dönemde uluslararası forumlarda yaptığı demokratikleşme çağrısı, Bush yönetiminin vizyonundan çok farklı değil. Amerikalılar'a göre Türkiye isterse bu konuda daha aktif davranıp Müslüman dünyasında ağırlığını arttırabilir, bu bölgelerin sınıf atlamasına, demokratikleşmesine yardım ederek tarihi bir rol üstlenebilir. İstemezse de yapmaz tabii...
|