NATO ve Büyük Ortadoğu
BRÜKSEL ABD'nin dillendirdiği "Büyük Ortadoğu" projesinden ne anlaşılması gerektiği, NATO parlamenterler toplantısının ağırlıklı gündem maddelerinden birini oluşturuyor. ABD'nin bu konudaki söyleminden ne anlaşılması gerektiği en az "Büyük Ortadoğu" bölgesindeki ülkeler kadar Avrupalıların da gündemine girmiş durumda. Bu gündem, Irak'ta yaşananlardan sonra ciddi kaygılarla yüklü hale geldi. Çünkü "Büyük Ortadoğu" bölgesine demokrasi ve zenginlik götürme ideali tek başına iyi olsa da, bunun yönteminin ne olacağı amacın kendisinden öne geçmektedir. Hatta bunun bir amaç olarak değeri, hangi yöntemle ele alınacağına bağlı olacak. Bu nedenle, ABD'nin söyleminin ekseninde "amaç" öne çıkarken, Avrupa'nın söyleminde "yöntem" öne çıkıyor. Tabii, siyasi bir projenin NATO gibi bir güvenlik örgütünün gündemlerinde bu zamanlama ve vurguyla yer alması bir handikap. Çünkü işin başında politik değerleri konuşmadan güvenlik boyutu öne çıkarsa, sonuçta ulaşılmak istenen amaçtan bambaşka yollara girilmesi söz konusu olur. Bu nedenle projeyi "değerler" ve "güvenlik felsefesi" bakımından doğru ve derinlemesine kodlamadan, "güvenlik pratikleri"ne girmemek gerekir.
*** "Büyük Ortadoğu" bölgesinde şeffaf olmayan rejimler ve yoksulluk kısırdöngüsü var. Bunun aşılması için bölgedeki demokratikleşme çabalarının ve zenginleşme projelerinin desteklenmesi gerekiyor. Böylece bölgenin kendi iç dinamikleri yoluyla, dünya için sorun teşkil eden unsurlardan arınması sağlanabilir. Bu, işin temelidir. Bu olmadan demokratikleşme ve zenginleşme bir "radikal süreç" olarak işletilmeye çalışılırsa bu, bölge halkları tarafından bir "dayatma" olarak algılanacaktır. Bu da demokrasi yanlısı güçlerin elini zayıflatırken, iç dinamiklerin merkez-kaç güçlere doğru savrulması söz konusu olacaktır. İşte bu noktada projenin "politik kodlama"sının iyi yapılması gerekiyor. Irak savaşı ile ortaya çıkan gelişmeler, "politik kodlama"nın bir "mevzuat" değil, bir "politik felsefe" olarak ortaya koyulmasını zorunlu kılıyor.
*** Tüm bunlar yerli yerinde yapılsa bile sürecin bölge dinamikleri bakımından doğru algılanabilmesi için, başka sacayaklarına ihtiyaç var. Öncelikle projenin demokratikleştirme tarafının aslında bir zenginleştirme içeriği ile yürümesi gerekiyor. Zengin ülkelerin bu bölgeler için sorumluluk almaları ve bunun "keyfi" değil, "bağlayıcı" mekanizmalarla şekillenmesi öngörülmelidir. Öte yandan siyasi iyi niyet ve kolaylaştırıcı olarak, İsrail-Filistin sorununun çözümüne dönük ciddi ve sonuç alıcı bir sürecin başlatılması gerekmektedir. Bu noktada varılacak adil bir sonuç, tüm bölge halkları için kaygıları, yeni bir sayfa açılmasına dönük talebe ve enerjiye dönüştürecektir. Böylece "Büyük Ortadoğu" bölgesindeki halklar, demokratikleşme ve zenginleşmeyi kendi dinamiklerini zedeleyen bir proje olarak değil, kısırdöngüden kurtulmanın manivelası olarak değerlendirecektir. Bu sebeplerle, konunun güvenlik örgütlerinde ve güvenlik pratikleri bağlamında ele alınmadan çok önce politik zeminlerde ve "yeni bir küresel işbirliği felsefesi" ekseninde ele alınması çok önemlidir..
|