Kural, kuralsızlık ve meşruiyet
NEW YORK Siyasette her kurum meşruiyetini bir felsefeden alır, bu nedenle her kurumla beraber belli bir anlayışın temsil edildiği düşünülür. Dünya düzeninin belli kurallara göre işlemesi ve dünya üzerinde kaba güç ilişkilerinin ve keyfiliğin etkinliğinin ortadan kalkması gerektiği, insanoğlunun amaçlarından biridir. Bunu görece temsil ettiği düşünülen kurum, bugüne kadar, Birleşmiş Milletler olagelmiştir. Bilinen ve çok bilinmeyen birçok işlevi olan bu teşkilat, dünya düzeninin kaba güç ilişkilerinin boyunduruğundan kurtarılması ve uluslararası ilişkilerin belli kurallara bağlanması bakımından kat edilen mesafenin göstergesidir. Tüm zaaflarına rağmen bu teşkilat, insanoğlunun barış arayışının güçlü bir işaretidir. Tüm otoriter ve totaliter eğilimlere karşı "hümanizm"in görece bir başarısı kabul edilebilir BM. * * * Geçen yüzyılın statik dinamikleri içinde bu teşkilatın misyonunu tanımlamak kolaydı. Hatta, "kuralsızlık"a karşı "kural"ı ifade etmek bakımından, Doğu Bloku'nun yıkıldığı dinamik zaman dilimi bile bu teşkilatın misyonunu tanımlamak açısından statik bir dönem sayılabilir. Çünkü dünya düzeninin kurallara göre işlemesi gerektiğini temsil etmektedir BM ve kuralları ihlal eden devletlere karşı yapılması gereken eylemleri organize etmekle ve yerine getirilmesini takip etmekle yükümlüdür. Fakat 11 Eylül olayları bu statik şemada ciddi değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Kuralları ihlal eden devletlerin sayısı neredeyse bir elin parmaklarına kadar inmişken, bunları hepsini aşan düzeyde ve yoğunlukta kural ihlali üreten "yeni terör" kendini tüm katmanlarıyla göstermiştir. Üstelik bu terör "küresel" bir nitelik de taşıdığı için, ihmale gelmeyen bir mücadele biçimi üretilmesini zorunlu kılmıştır. BM kuşkusuz kendini bu yeni duruma göre düzenlemek zorundaydı. Öncelikle "anlayış" bakımından yeni durumu "kavrayan" bir perspektifi temsil etmesi gerekmekteydi. Ardından da buna uygun "eylem ajandası" geliştirilmesi gerekiyordu... * * * BM henüz bu aşamada "emeklerken", ABD'nin Irak'a müdahalesi meydana geldi. Bu müdahale, BM'nin bu tip olaylarda bilinen misyonunun ve işlevinin "geri plana atılması ile gerçekleşti. Bu durum ilk anda BM'nin Irak gibi bir olayda "noktasal" olarak devre dışı kalması gibi gözüktü. Fakat ilerleyen aşamalarda, BM'nin misyonunun zedelendiği ve Irak olayını çok aşan biçimde, uluslararası ilişkilerde ve krizlere müdahalede "kural" ve "kuralsızlık" arasındaki çizgiyi silikleştiren olumsuzlukların beslendiği ortaya çıktı. Bu durumda, BM'nin misyonunun yeniden "diriltilmesi" ile "kural"ın "kuralsızlık" karşısındaki kesin üstünlüğünün yeniden pekiştirilmesi arasında doğru orantı kurulmuş oldu. Çünkü, BM'nin kurum olarak temsil ettiği felsefe dikkate alındığında, Irak'a müdahale ile ortaya çıkan tabloyu pek çok odağın, "kural" ile "kuralsızlık" arasındaki çizginin "belirsizleşmesi" olarak algılaması ciddi bir risk olarak belirmiştir. BM'nin misyonunun yeniden diriltilmesi ile sadece bir teşkilatın konumu yeniden belirlenmiş olmayacak, "dünya düzeni"nin hangi zeminde çalışacağı hakkında kesin bir tavır alınmış olacaktır. Bu bakımdan, BM'nin Irak ve diğer alanlarda söz sahibi olması, "küresel meşruiyet" fikrinin yeniden güçlenmesi bakımından önemlidir. Diktatörlerle ve "yeni terör"le mücadele etmek adına BM'nin temsil ettiği "meşruiyet" fikrini yıpratmanın çok kısa vadeli bir bakış olduğu anlaşılmıştır. Diktatörlüklerle ve "küresel terör"le mücadele etmenin en etkili yolu, BM'nin temsil ettiği felsefenin ve bu felsefeye dayalı pratiklerin diri olmasıdır. Bunun "güvenlik"le ve tabii NATO ile ilgili boyutu ise gelecek yazıya...
|