Jeo-politik ve siyasi değerler
NEW YORK Büyük Ortadoğu coğrafyasına dönük gelişmelerin yoğun biçimde konuşulduğu şu günlerde, tartışmalar ister istemez Türkiye'nin rolüne varıyor.. Kuşkusuz bu bölgeye dair her tartışmada Türkiye merkezi bir rol oynamaktadır. Bu merkezi rolün işlevi ise her dönemde değişik olabilmektedir. Öncelikle Türkiye, jeo-politik avantajlarını hiçbir dönemde kaybetmemiştir. Avrupa ile Asya arasındaki akışkanlığın koridoru olması, Türkiye'yi Fas'tan Çin kıyılarına kadar uzanan coğrafyanın en önemli aktörü haline getirmiştir. Fakat içine girilen yeni dönemde Türkiye'nin merkezi rolü bilinen etkinliğinin dışında donanımlara da sahip olmaktadır. Şu anda Büyük Ortadoğu coğrafyası temelinde konuşulan şey, bu coğrafyanın klasik asayiş metotları ile güvenli hale getirilmesi değildir. Bu coğrafyanın belli siyasi değerler ile içeriklendirilmesi yoluyla sorunlarından arınması öngörülmektedir. Güç kullanımı yoluyla bu sorunların temizlenmesi ya da klasik terörle mücadele yöntemlerine başvurularak risklerle mücadele edilmesi, küreselleşme çağında geri tepmektedir. Bu yöntemlerin noktasal olarak terörü gerilettiği görülse de, hemen ardından terörün işine yarayan birçok dinamiği ürettiği bilinmektedir artık. "İşin kökenleriyle değil sonuçlarıyla uğraşma yöntemi", daha büyük semptomlar doğurmaktadır. Bu nedenle, "yeni terör"le argümanlar düzeyinde mücadele etmek, doğru yöntem olarak öne çıkmaktadır. Terörün ve onu besleyen dinamiklerin zeminindeki argümanları işsiz bırakmak için, sorunlu coğrafyaların doğru değerlerle donanması gerekmektedir. İşte bu noktada Türkiye, jeo-politik avantajlarına bu siyasi değerlere sahip tek bölge ülkesi olmayı da kattığı için, yeni dönemdeki rolü daha da etkinleşmekte ve derinleşmektedir. Bölgenin "yenilenmesi" için temel alınan siyasi değerler, Türkiye'nin benimsediği ve ürettiği siyasi değerlerdir. Bu da Türkiye'yi jeo-politik konumuna ek bir siyasi güce kavuşturmaktadır.
***
Büyük Ortadoğu bölgesi için Türkiye'nin yerli değerlerini koruyarak dünyalı olmayı başarmış olan tecrübesi başlı başına "pusula"dır. Bölgenin sadece dış dinamiklerin zorlamasıyla dönüştürülmeye çalışılması, her zaman zedeleyici sonuçlar doğurmuş ve bölgeye hakim kılınmaya çalışılan değerlerin reddedilmesini "kışkırtmıştır." Bu nedenle "demokrasi talep eden iç dinamikler"in bölgedeki değişim için öncü rol üstlenmesi gerekir. Bu da yerli dinamikler ile değişim değerleri arasında uyumlu bir sürecin işletilmesi demektir. Yerli dinamikleri değişim yönünde siyasallaştırmak işin esasıdır. Yerli dinamikler her zaman içe kapanma ve değişim karşıtlığı yönünde siyasallaşmaya daha eğilimlidir. Değişim yönündeki dış dinamikler ise yerli değerleri çok dikkate almayan bir değişim temposuna sahiptirler. Bu nedenle değişimin sağlıklı olması için yerli değerleri zedelemeyen bir açılıma sahip olması gerekir. Türkiye, yerli değerleri ile dış dinamikler arasında uyumlu birliktelikler üreterek "değişimi yönetme" konusunda ciddi bir tecrübeye sahip... Bu bakımdan da Büyük Ortadoğu coğrafyasındaki ülkeler için, Türkiye'nin tecrübesi, tarihin hızlı ve maliyetsiz ilerlemesini sağlayacak bir rol modelidir...
|