Belki de en iyisi Abidin'i dinlemek
Artık yeni bir eğlencemiz var. Geceleri ekran başına geçiyor, nefesimizi tutup New York'taki Kıbrıs görüşmelerini izliyoruz... Doğru dürüst açıklama yapılmadığı için hepimiz görüşmecilerin yüz hatlarından, yürüyüş biçimlerinden, vücut dillerinden bir şeyler yakalamaya çalışıyoruz. Denktaş'ın yüzü hoşumuza gitmeyince hemen Talat'a dikkat kesiliyoruz... Neyse ki o gülüyor... Bir yandan da gözümüz Annan'da... Hani şu ayıp espriler yapmaya elverişli soyadını, hepimizin geleceğini ilgilendiren bir plana vermiş Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri var ya işte o... Biz milletçe "Bütün siyahlar sempatiktir" yaklaşımına sahip olduğumuz için ona karşı muhtemelen özel bir sempati hissiyle doluyuzdur... Ama onun hazırladığı plana pek de sempatiyle bakmayanlarımız, "sempatik siyah" anlayışını yıkmak için şimdiden harekete geçmiş durumdalar... Neler söylemiyorlar ki: Annan'ın ataları olan Afrikalı yerlilerin, sömürgecilerle işbirliği yaptıklarından tutun da, Genel Sekreter'in aslında "mason" olduğuna kadar varan bin bir tezvirat...
*** Kıbrıs konusunda uzmanlardan çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim... Ama bir itirafım daha var: Bu kadar karmaşık ve sıkıcı bir konuda bilgi verirken heyecanlanan yorumculara da şaşıyorum doğrusu... Mesela Mehmet Ali Birand'ın, hepimizi sarıp sarmalaması ve etkilemesi pek mümkün gözükmeyen, çok teknik bir ayrıntı hakkında bilgi verirken duyduğu heyecan beni çok etkiliyor... Ama haksızlık yapmayalım, gece mesaimizin en eğlenceli yanı onun yaptığı analizlerde ortaya çıkıyor. Çünkü Birand, olaya kattığı heyecanla, hiçbir şey anlamayanların bile ilgisini çekmeyi başarıyor...
*** İki gündür dinlemediğim uluslar arası bilimci, emekli büyükelçi, uzman gazeteci filan kalmadı... Ama çiçeği burnunda popstarımız Abidin'in Kıbrıs konusunda Haftalık dergisine verdiği bir demeci gördüğümde, hepsinin nasıl da ayrıntılarda boğulduklarını fark ettim... Abidin, bütün uzmanların, meseleye yukarıdan bakma becerisini yitirdiklerini fark ettirdi bana... Kendisine minnettarım... Bakın "Kıbrıs'ı vermeyelim, diyorsunuz yani..." sorusuna nasıl yanıt vermiş: "Niye verelim ki? Kıbrıs'ın zaten yarısı bizim, yarısı Rum kesiminin. Bizim olan bizimdir. Birbirimize sahip çıkmamız lazım." İşte gördünüz mü? Hadi söyleyin şimdi, üç gündür Cengiz Çandar'ı dinliyoruz, ondan şöyle dört başı mamur bir analiz duyduk mu? Bir teklifim var: Abidin, haber kanallarımızdan birinde yorumcu olsun, acayip ilgi çeker...
|