| |
Tek yönlü yol
Çin atasözü "9 kadınla bile bir ayda çocuk yapamazsınız" der. Ancak 40 yıllık Kıbrıs sorununa 2 ayda çözüm bulunmak zorunda. Bulunacak da. Bu emin ifade, etkin ve yetkin kişilerin kamuoyu önünde verdikleri güvencelere dayanıyor. Kimlerin? Örneğin Denktaş'ın. New York dönüşü adadaki açıklamasında bir cümle dikkatlerden kaçtı. Şöyle diyordu: "Annan Planı'ndan kurtulma çabalarında başarılı olamadık..." Denktaş bu itirafıyla, "Görüşmüş olmak için görüşmek" taktiğinin iflas ettiğini, artık "Anlaşmak için görüşmek" sürecinin başladığını duyurmuş oldu. Örneğin BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto: "Çözüme çok yakınız. Belki de daha şimdiden o noktadayız." Ve örneğin bizzat Annan'ın: "Bu işi bu kez kesinlikle çözeceğim..." (16 Şubat akşamı PASOK lideri Yorgo Papandreu ile telefon görüşmesinde kullandığı ifade.) Elbette kolay olmayacak. İki taraf da 1977'den bu yana uçuşa kapalı, BM Barış Gücü'nün üs olarak kullandığı Lefkoşa Uluslararası Havaalanı'nın konferans merkezinde masaya otururken, çantalarından Annan Planı'- nda değişiklik taleplerini içeren kalın dosyalar çıkaracaklar. Türk tarafı iki kesimliliğin güçlendirilmesini, bunun dönüşümlü başkanlık, parlamento, yüksek mahkeme gibi siyasal yapı ile karar mekanizmalarına yansıtılmasını istiyor. Ayrıca adada iki ayrı ve eşit tarafın varlığının teyidini, 15 yıllık dönemde Türk kesimine yerleşecek Rumlar'ın oranının yüzde 21'den 10'a indirilmesini, Türkiye'nin garantörlüğüne ilişkin düzenlemelerin değiştirilmesini, adada kalacak askeri gücün faaliyetlerine getirilecek kısıtlamaların hafifletilmesini ve nihayet toprak ayarlamalarının daha düz bir hat olarak yeniden çizilmesini talep ediyor. Rumlar'ın da istekleri de az-buz değil. Listeleri, başkanın görev süresi ve başkanlık konseyinin yapısından başlıyor, Türkiye kökenlilere, çözümün ekonomik maliyetine kadar gidiyor.
Masadan kalkan yanacak "Karartmalı" görüşmelerden kimin baskın çıkacağını en geç n0isan başında göreceğiz. Ancak şurası kesin; iki taraf da taleplerinin hiçbirini kabul ettiremese bile masadan kalkmayacak, kalkamayacak. Türk tarafı kalkmayacak; çünkü böyle bir son Türkiye'ye AB kapısının temelli kapanması, KKTC'nin de "Kaçanın kurtulduğu" bir açık cezaevine dönüşmesi anlamına gelecek. Kıbrıslı Türkler bireysel çözüm seçeneğine sarılıp AB vatandaşı olmak için Rum kesimine hücum edecek. Dışişleri Bakanı Gül bu felaket senaryosunu önceki gün Meclis'te açıkça dillendirdi: "Rum tarafı tek başına AB'ye girerse, KKTC'deki Türk vatandaşları erir. Simitis'in Enosis dediği şey gerçekleşir." Rumlar da kalkmayacak; çünkü o takdirde Türkler'e çözüm isteyen taraf konumunu armağan etmiş olacak. Bunun bedeli ağır: AB'nin yaptırımlarına, ABD'nin de öfkesine hedef olmak gibi... Çözüm karşıtlarını bir yana bırakıyoruz, anlaşmadan yana olan ancak kaygılarını aşamayanların yüreklerine su serpelim. Yunan gazetesi "Elefterotipia" diyor ki, "ABD, bıçağı Rumlar'ın boğazına dayadı. Türk tarafı istediğini yaptırtıyor..." ABD'nin Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Weston da bunu doğruluyor: "Anlaşmayı sağlamak için olağanüstü güçlü imkanlar veren prosedür ve metodolojiye sahibiz.." ABD, "Büyük Ortadoğu Projesi"nin uygulamasını Irak'tan da önce Kıbrıs'tan başlatmaya kararlı. Hiç imzalar atılmadan masadan kaldırır mı? Haydi referandum sandıkları hazırlansın...
|