| |
Komşuda neler oluyor
Saat 09.33'te kentlerden en ücra köylere kadar İran'ın tüm okullarında ziller çalmaya başladı. Gönderlere bayrak çekildi, tören sırasına sokulmuş öğrenciler hep bir ağızdan "Humeyni ölmedi" diye bağırdılar...
Ayrıca devlet dairelerinde, üniversitelerde devrim gazileri anılarını naklettiler. İran halkı Humeyni'nin 15 yıllık sürgünden dönüşünü dün böyle kutladı. 1 Şubat 1979'da Air France'ın bir Boeing'i, Tahran'ın Mehrabad Havaalanı pistine saat 09.33'te tekerleklerini değdirdi. Birkaç dakika sonra Humeyni uçaktan inecek ve 2 milyon karşılayıcısına el sallayacaktı. Yine dün kutlamalar kapsamında bir helikopter Beheşt Zehra Mezarlığı önündeki geniş alana gül suyu serpti. 1 Şubat 1979'da Humeyni orada, "Kuracağım hükümet ilahi emirlere dayalı olacak. Ona karşı çıkmak, Allah'ı inkar etmek anlamına gelecek" demişti.
İran'da İslam Cumhuriyeti'nin temelleri Humeyni'nin o konuşmasıyla atıldı. 25 yıl sonra bugün, cumhuriyet temellerini sarsan bir krizle karşı karşıya. Humeyni'nin dönüşünün kutlandığı saatlerde 11 Ocak'tan beri parlamentoda oturma eylemi yapan milletvekillerinden 117'si Meclis Başkanı Mehdi Karubi'ye istifalarını verdiler.
İktidarın son parseli Her şey Anayasa Muhafızları Konseyi'nin, 20 Şubat seçimleri için 8 bin adaydan 2500'ünü veto etmesiyle başladı. Tepkilerden ürken dini lider Hamaney'in telkiniyle vetolar yeniden incelendi ama değişen bir şey olmadı.
İşte bu iktidar savaşı nedeniyle İran, Cumhurbaşkanı Hatemi'nin ifadesiyle "çıkmaz"a girdi. Sorun, Humeyni'nin getirdiği "Velayeti fakih" ilkesi (Dinin politikanın da üstünde güç olarak her alanı denetlemesi) uyarınca zaten kilit noktaları elinde tutan, dini liderliğin parlamento ve hükümeti ele geçirme niyetinden kaynaklanıyor.
Gözlemciler "Bu kadar liberalin biçmesine gerek yoktu" diyorlar. Haksız sayılmazlar. Çünkü Hatemi özellikle son 4 yıldaki icraatıyla müthiş düşkırıklığına yol açtı. Bu umutsuzluk nedeniyle seçmenin çoğunluğu 20 Şubat'ta oy kullanmayacak. Böyle bir boykotun da liberal kesime, yani Hatemi'nin arkasındaki 18 partili koalisyona ağır darbe indireceğini, muhafazakarların seçimi kazanmalarının kesin olduğunu herkes kabul ediyor.
Sancılı bir süreç Peki muhafazakarlar böylesine garanti bir seçim zaferi ufukta görünmesine rağmen, neden ılımlı adayları biçmekte direniyorlar? Cevap: İşi şansa bırakmak istemiyorlar. Zira seçimden sonra İran'ı zorlu günler bekliyor.
ABD'nin rejimleri devirdiği fay hattı üstünde yer almanın, üstelik fayın kırıldığı iki ülke olan Irak ile Afganistan arasında kalmanın yol açtığı enerji birikimi, bir "siyasal deprem"in eli kulağında olduğunu haber veriyor. Depremi önlemenin ya da hasarı azaltmanın yolu ABD ile ilişkileri normalleştirmekten geçiyor.
Muhafazakarlar rejimi değiştirmeden ya da "İslami" özelliğinden çok şey yitirmeden bu süreci aşmak için iktidarı tümüyle ele geçirmelerinin şart olduğuna inanıyorlar. İmam Humeyni'nin torunu Hüccetülislam Hüseyin Humeyni bile "İslam devleti projesi çok acımasız bir diktatörlük yarattı. Atatürk gibi din ve devleti ayırmalıyız" dediğine göre, korkuları yersiz değil. Humeyni 1964'te dönemin SAVAK, yani gizli servis şefi Pekrevan'ın "Politika pis bir iş. Siz o işleri bize bırakın" teklifine şu cevabı vermişti: "İslamiyet politikadan başka bir şey değildir..." Siyasal İslam'ı anlatan bu görüşün sonu geliyor mu? "Evet" demek çok erken ama değişim rüzgarlarının şiddetlendiğini söylemek yanlış olmaz.
|