| |
Kubbede bir hoş seda
Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının 34'üncüsü, Başbakan Erdoğan'ın AK Parti'nin Muhafazakar Demokrasi kimliğini anlattığı ilginç konuşmasıyla sona erdi. Siyasetten ekonomiye kadar geniş bir yelpazeden 2.100 karar vericinin katıldığı Forum'un bu yılki konusu, "Güvenlik ve refah için işbirliği" oldu.
Ancak toplam değerleri 5 trilyon dolara ulaşan ve dünya üretiminin yüzde 70'ini gerçekleştiren bini aşkın çokuluslu devin temsil edildiği Forum'da düzenlenen 250 yuvarlak masa toplantısının çoğunluğunun konusunu "İş dünyası ve ahlâk" oluşturdu. Önce Forum'un resmi teması "Güvenlik ve refah için işbirliği" konusunu ele alalım. Bu tercihin nedenini Forum'un yöneticilerinden Philippe Bourguignon ve Thierry Malleret bakın nasıl anlatıyor: "Güvenlik, refah, işbirliği...
Bu üç öğeden birini kaldırırsanız, dünya yönetilemez duruma gelir. Çünkü refah olmadan güvenlik, güvenlik olmadan refah sağlanamaz. İşbirliği yoksa bu ikisi de olmaz.
Dünyanın tablosu Güvenlik sorununun ne denli kaynak israfına yol açtığını göstermek için birkaç örnek yeterli: Dünya 11 Eylül'den sonra milyarlarca dolara ulaşan Bin Ladin vergisi ödemeye başladı. Bu paralar silahlanmaya, güvenlik önlemlerinin pekiştirilmesine, polis kadrolarının artırılmasına gidiyor.
Yine güvenlik önlemleri nedeniyle tüm havaalanlarında yılda milyonlarca saat heba oluyor. Yine güvensizlik nedeniyle birçok bölge iş dünyasına kapalı: Kafkaslar, Orta Asya, Afrika'nın Büyük Göller bölgesi, Latin Amerika'nın önemli bölümü. Oysa yatırım olmadan bu bölgeler gelişemez.
Bu da bizi yine o kısır döngünün içine çekiyor: Güvensizlik yoksulluk yaratıyor, yoksulluk da güvensizliği kamçılıyor. Güvenlik sadece terörizmin ortadan kaldırıldığı ortam olarak algılanmamalı. Açlık, yoksulluk, her tür kaçakçılık, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yokluğu, temel özgürlüklerin eksikliği de buna dahil edilmeli. Gezegenimiz artık global köy olduğuna göre, dünyanın gri bölgelerindeki açlık, yoksulluk ve öfke; beyaz, yani zengin noktalara ağır sorunlar olarak yansıyor: Kaçak göçün artması, kirlenme, bulaşıcı hastalıklar, güvensizlik, fanatizm, terör...
İşte bu hastalıkların tedavisi, refahın yeniden tanımından geçiyor. Yani refahın sadece zengin ülkelerin büyümelerini sürdürmeleri değil, zenginliğin meyvelerinin adil paylaşımı olduğunu herkesin kabul etmesinden... Güvenlik ve refah için işbirliğine gelince...
Geçerli tek çözüm var: Yönetim ağı oluşturmak. Yani siyasal gücün, iş dünyası ve sivil toplum ile el ele vermesi. Çünkü siyaset nihai tahlilde çoğunlukla yerel güç konumunda kalırken, iş dünyası çokuluslu şirketleriyle, sivil toplum da Davos ve Bombay'daki gövde gösterileriyle, global aktör olduklarını kanıtladılar."
Kapitalizm bunalımda Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Davos'ta bir de "gizli gündem" vardı, yani kapitalizmi sarsan ahlâk sorunu. Son olarak İtalya'da Parmelat, İsviçre'de Adecco, Almanya'da Mannesmann skandalları, Davos'a katılan büyük patronların ifadesiyle, "Kapitalizmin ruhunun çürüdüğünü" gözler önüne serdi. "Kapitalizmin sonunu ancak kapitalizm getirebilir" diyen patronlar, Davos'ta önemli özeleştirilerde bulundular.
Önümüzdeki döneme "referans" olabilecek bu konferansların tutanağı Türkçe'ye çevrilmeli. Hem Türk iş dünyasına, hem de ülkemizin entelektüel birikimine ciddi katkılarda bulunabilecek bu misyonu örneğin TÜSİAD üstlenebilir. Yoksa dünyanın kestirilebilir geleceğini yönlendirme iddiasındaki bu fikirler, Türkiye için uzak bir kubbedeki hoş seda olarak kalır. Ve gerçekten çok yazık olur.
|