Ilıcak yazmış...
Üzüldüm. "Vicdan ayarı bozuk" dediğim kişi meğer gazeteci Nazlı Ilıcak'mış. Ilıcak dün köşesinde, iki gün önce gazetesinde imzasız yayınlanan ve beni Karamehmet'in lobicisi olarak gösteren yazıyı kendisinin kaleme aldığını açıkladı. Ilıcak, geçmiş yazılarımdan alıntı yaparak, neden böyle bir kanıya ulaştığını da okuyucuyla paylaştı. Bu denli tecrübeli bir gazetecinin topluma ve bizlere örnek olması gerekirken, "İddiasını güçlendirme adına" yazdıklarımı çekiştirmesi ve okuyucularını yanıltması düşündürücü. Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak, çıkardığı gazetenin isim hakkı konusunda Çukurova ile mahkemelik. Bu yüzden olmalı, Nazlı Ilıcak, Çukurova konusunda objektifliğini yitirdi. Mehmet Emin Karamehmet ile şahsi bir hesaplaşma içinde. Bu gerçek, Ilıcak'ın Çukurova'nın devlete olan borçları konusunda yorum yapmasını engeller mi? Elbette engellemez. Yaptığı yorumlar mutlaka yanlış mı? Elbette hayır. Ama bazı gazetecileri lobici gösterip, Çukurova'yı eleştiren bir yazıyı kaleme alacaksınız, sonra bunu haber formatında, imzasız gazetenizde yayınlayacaksınız. Bu olmaz! Ilıcak diyor ki; "Semerci'nin Karamehmet lehine lobicilik yaptığına inanmam için bazı sebepler vardı." Şimdi ben kendisi hakkında inandığım bazı olumsuzlukları kaleme alsam ve sayfada imzasız yayınlasam ne olacak? "Yazıyı ben yazmıştım" demek için birinin bana "vicdan ayarı bozuk kişi" demesini mi bekleyeceğim? Ilıcak hakkımda istediğini düşünebilir. Buna saygı duyarım. Ama yazılarımı tekrar okumasını tavsiye ederim. Alıntı yaptığı Turkcell, Digiturk, Yapı Kredi ve Çukurova'nın son ödeme planı hakkında yazılarımın tümünde, kaynağından edinilmiş, kontrol edilmiş, yalanlanmayan bilgi var. Kamuoyu bunlardan yararlandı. İnsanlar yorumlarıma katılmak zorunda değil. Ilıcak diyor ki: Karamehmet, Yapı Kredi'den doğan borcunun 98 milyon dolarlık taksidini 31 Aralık 2003'e kadar ödemek mecburiyetindeydi. Bunu başarabilmek için Digiturk'ü Turkcell'e satmak zorundaydı. Turkcell'in yabancı ortağı Sonera ise buna karşı çıkıyordu. Semerci "İştah kabartan şirket" başlığı ile kaleme aldığı yazısında Digiturk'ü şöyle övüyordu: Turkcell'in satın almak istediği Digiturk 850 bin abone ve yıllık 250 milyon dolarlık ciroya ulaştı. Turkcell 1 milyar dolar piyasa değerine sahip şirkete 108 milyon dolara sahip olacak." Demek ki yabancı firma Sonera, menfaatlerinin o kadar farkında değil ki, 1 milyar dolar değerindeki Digiturk'ün 108 milyon dolara alınmasına, bir koyup 10 kazanılmasına karşı çıkıyor..." Ilıcak'a tavsiyem o haberi bir daha okusun. Okuduğunda görecek ki, Digiturk'ün satışı ile Karamehmet'in Yapı Kredi'ye ödeyeceği para arasında hiçbir ilişki yok. Satılan hisseler Karamehmet'e ait değil ki, parayı alıp, borcunu ödesin. Ayrıca Borsa bültenlerini incelerse, Turkcell Yönetim Kurulu'nun (Sonera da dahil) Digitürk'ü satın almak için yönetime yetki verdiğini ve bu yetkinin hâlâ geçerli olduğunu görürdü. Sonera'nın bu alıma daha sonra karşı çıkmasının nedeni ise farklı ve fazlasıyla spekülatif. Üstüne üstlük oradaki bilgilerin tümü, haberde vurgulandığı üzere, Digiturk'ün genel müdürü tarafından verilmişti. Anladığım kadarıyla Ilıcak, Çukurova ile ilgili hep olumsuz haber görmek istiyor. Objektif, karşı tarafa söz hakkı veren yazılardan pek hoşlanmıyor... Mehmet Emin Karamehmet'i tanımam. Çukurova'ya ait hiçbir şirkette çalışmadım. Yöneticileri ile oturup çay içmişliğim bile yok. Akşam Gazetesi'ni Çukurova'ya satan ben değilim. Yeni gazete çıkarmak için Karamehmet ile pazarlık da yapmadım. Sadece onbinlerce yatırımcısı olan, her ay 20 milyon kişiye fatura yollayan, onlarca şirketi ile olan bir grubun attığı adımı, ekonomi gazetecisi olarak izliyorum. Havadan sudan yazmak yerine bu tip olayları irdelemeye çalışıyorum. Nazlı Ilıcak'ın yazılarından da yararlanıyorum. Doğalgaz konusunda ondan çok şey öğrendim. Ümidim ve dileğim, Ilıcak'ın her konuda tarafsız, objektif, önyargısız ve çıkar çatışmalarından uzak kalmasıdır.
|