Hayırlı ziyaret
Suriye'nin bağımsızlığını kazanmasından beri ilk kez bir devlet başkanının Türkiye'yi ziyaret etmesi, kuşkusuz ki son derece önemli bir olay. Genç Başkan'ın Türkiye'ye gelmeden önce söyledikleri, ziyareti sırasında işlerin genelde yolunda gitmesi iki komşunun ilişkilerinin nihayet doğru bir rotaya girdiğini gösteriyor. Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması, ardından gelen Adana anlaşması, ekonomik ilişkilerde hamleler, sınırların bayramlarda açılması gibi jestler, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Hafız Esad'ın cenazesine gitmesi bugünkü normalleşmeye giden önemli kilometre taşlarıydı. ABD'nin Irak'a savaş açması ve bu savaşın ardından yerleşik düzenlerin korunamayacağının anlaşılmasının da bunda mutlaka payı var. O bağlamda Ortadoğu açısından radikal olmayan bir modeli sunan ve ABD ile iyi ilişkilere sahip bir Türkiye ile yakınlaşma da önemli. Ancak sürecin bir Devlet Başkanı ziyaretiyle sonuçlanmasında AKP hükümetinin bu konuya verdiği önemin katkısını yadsımak da mümkün değil. İsrail ile halen sorunlar yaşasa da, iyi ilişkileri olan bir Türkiye'nin Mısır ve Ürdün'den sonra Suriye ile de yakın olması çok boyutlu bir dış politika anlayışı açısından gayet olumludur.
Türkiye'nin imajı değişiyor Suriye'nin Arap milliyetçiliğinin fikri merkezi olduğu düşünüldüğünde, bu yakınlaşma başka bakımlardan da önemlidir. Kendisini Türkiye karşıtlığı ya da düşmanlığı temelinde tanımlayan bir Arap milliyetçiliği yaklaşımı belli ki değişmeye başlayacaktır. Onun ötesinde gerek toplumsal düzeyde, gerekse aydınlar düzeyinde genelde Arap ülkelerinde, özelde ise Suriye'de Türkiye'ye farklı şekillerde bakılmaya başlandığı da hissediliyor. İslam'a veya kendi özüne ihanet ederek ruhunu Batı'ya satmış veya emperyalistlerin işbirlikçisi Türkiye imajı, yerini çok daha farklı bir imaja bırakıyor. Arap dünyasından bakıldığında Türkiye, ekonomik kalkınmayı kendi gücüyle başarabilen, İslamcı hareketi demokratik bir sistem içinde uyumlulaştıran, AB üyeliği statüsüne yakınlaşmış bir ülkedir. Beşar Esad'ın Mehmet Ali Birand'a verdiği mülakatta da bu bakış açısı göze çarpıyor. Biraz da bu nedenledir ki Suriyeli saygın bilim adamı Sadık Celal el-Azm, giderek Türkiye'yi daha iyi anlamak gereğini hissettiklerini söylemektedir. Tabir-i caizse güneyden bakıldığında Türkiye "yırtmış" bir ülke gibi görülmektedir.
Şam'da bahar kısa sürdü Başkanlık için yetiştirilen ağabeyi Basel Esad'ın bir araba kazasında ölmesi nedeniyle siyasete geçen Beşar Esad, bir anayasal darbeyle babasının yerine Başkanlığa seçildiğinde kendisinden büyük reform hamleleri beklenmişti. Babasının ölümüyle ön plana çıkan Suriye sivil toplum hareketi, reform adımlarına destek vermiş, kısa süren bir Şam baharı sırasında ülkede giderek bir özgürlük ortamı oluşmaya başlamıştı. Özellikle ekonomide yeniden yapılanma taraflısı genç teknokratların desteklediği genç Esad'ın siyasi gücü, siyasi reform sürecini fazla ileriye götürmeye yetmedi. 2001 yılı başlarında rejim içindeki sertlik yanlıları karşı saldırıya geçti. Ülke iç ve dış politikada eski alışkanlıklarına döndü. Suriye'deki Baasçı rejim, Irak savaşının ardından ABD başarılı olsa da, olmasa da işlerin eskisi gibi süremeyeceğini kavradı. Sorun, değişimin mühendisliğinin nasıl yapılacağının bir türlü kestirilememesi ve Beşar'ın bunu sürükleyecek güce halen kavuşmamış olmasında. İlişkilerde yakalanan sıcaklık iyi bir diyaloğa da dönüştüğü taktirde Türkiye'nin özellikle uluslararası sistemle ilişkilerinde normalleşmeye giden genç Esad'a yardımcı olabilmesi mümkündür. Tabii eğer Türkiye'nin Baasçıları Kıbrıs üzerinden ülkeyi cendereye sokmazlarsa!
|