Hatıralar
Son günlerde art arda çıkan hatıra kitapları tartışma yaratırken, daha çok hatıraların "hatırlattıkları" üzerinde duruldu.. "Hatıraların yararı" üzerinde duran olmadı.. Oysa, hatıralarda yazılanların doğru olup olmadığı değil, anlatılanların bir işe yarayıp yaramadıkları tartışılsa daha iyi olurdu.. Önce bir soru: Kimler hatıra yazar? 15-20 yaş arasında, büluğ çağından yetişkinliğe adım atan gençler.. Daha çok da genç kızlar.. Ve.. 50'li yaşların eşiğinden daha ileri yaşlara uzanan gruplar.. Daha çok da "orta yaşlı" ve "daha yaşlı" erkekler.. Ancak, iki grubun "hatıra" yazma amaçları arasında, en az yaş farkları kadar "derin" farklılıklar görülür.. Birinci gruptakiler hatıralarını kendileri için yazarlar.. Kendileriyle "bir tür hesaplaşma"dır yazdıkları.. Büluğ çağından yetişkinliğe geçerken, çok da emin olamadıkları duygu ve düşüncelerini pembe kağıtlara dökerek kendileriyle "yüzleşmek"tir niyetleri.. Sayın ki, hatıra defterleri; meşin koltuklar yerine pembe kağıt kaplı "psikiyatr koltukları"dır. Ve, evet, kendileri için yazarlar onlar.. O kadar kendileri içindir ki yazdıkları; çoğu zaman kapaklarında "minik" kilitler asılıdır defterlerinin.. Kimsecikler giremesin diye kendilerinden gayrı.. Hayli "nahif"tir yani yüzleşme süreçleri.. Hatıra yazmaya meraklı "beriki" kesiminse kendisiyle yüzleşmek değildir niyetleri.. Onlar, hayli "hoyrat"tırlar içlerinin sırlarını açmakta.. Kapağına kilitler asmak ne kelime? Biner, on biner baskılarla piyasaya sürülür ne varsa "vicdan" bohçalarında.. İyi de kime ne yararı vardır hatıraların? Size kalan nedir başkalarının"hayat dersleri" nden? Uzunca zamandır çevremizden söylenip duruyor işte bize de.. "Yaz yaşadıklarını, yaz!" diye.. Miladdan önce ve miladdan sonra olanları.. Ya da.. Medyadan önce medyadan sonra yaşananları.. İlkinde 68 kuşağının "gizemli" bir kesiminin, hiç bilinmeyen "sır"larla dolu hatıraları.. İkincisinde; hem devletin, hem "kapital"in televizyonlarını olanca yoğunluğuyla yaşamış bir "medyatik medyacı"nın hatırladıkları.. İlkinde o kuşağın ortak kaderini, ortak acılarını ve ortak coşkularını paylaştığımız "sevgili arkadaşlarımız" dan geldi-geliyor "yaz" baskıları.. Çocuklarına aktarmak için hafızalarda bastırılmış bir hayatı iyi-kötü bütün değerleriyle.. İkincisinde "medya iklimi"nin içinden- dışından yapıldı- yapılıyor "Unutturma!.. Hatırlat!.." çağrıları.. "Hayır!" diyoruz ısrarla.. En azından şimdilik.. Haklı gerekçelerle elbette.. İlki.. Her "hatıra defteri", ister istemez merkezdeki bir "ben"in çevresinde gelişiyor.. Herkes kendi hayatının baş "oyuncusu"dur evet.. Lakin, top sizinse bütün golleri de sizin atıyor olmanız reva mıdır hayata? İkincisi.. Dokunmadan, teğet geçer misiniz, o hayatı ister-istemez paylaştığınız öteki "oyuncular"a.. Ve dokunmak zorunda kaldığınızda, dokunmaya izniniz var mıdır başkalarının belki de ebediyen saklamak istediği hatıralara? Ne hakla? Üçüncüsü.. Her insan bambaşka hayatları yaşar kendi ömür serüveninde parça parça.. Bazen eski fotoğraflarınıza "başkasının hayatı" gibi bakmaz mısınız "tuhaf yabancılaşma"larda.. Ne zaman izin aldınız kendi "delikanlı" yıllarınızdan, yaşadıklarını yazmak için pervasızca? Ve dördüncüsü.. Mercekler ne kadar "objektif" tir kendi fotoğrafınızı çekerken kendi makinanızla? En iyisi, bir başkasının "fotoğraf makinası"nın "objektif" saydamlarına poz vermesini sağlamaktır hatıralarınızın.. Siz "nokta"yı koyduktan sonra.. Bir vakit önceydi.. Vesile oldu, sevgili bir "meslekdaş" ımın kulağına fısıldayıverdim: "Ben noktayı koyunca sen yazıver, merak edenler olursa şayet!" diye.. Bıraktım çantasına "Sırlar odası" nın anahtarlarını gizlice.. Bir şey söylemedi o gün.. Bir şey de söylenmezdi zaten.. Ama duydu işte.. Kim mi? O biliyor..
|