Mezarda!..
TERİM, Galatasaray'a döndüğünde, Galatasaray taraftarı olarak çok sevinmiştim. Ama dışarıda kariyer yapması tekrar dönmemesi daha iyiydi. Terim, dönünce beklentiler çok yüksek oldu. Herkes, Galatasaray'ın o UEFA Kupası'nı aldığı dönemdeki gibi hareketli baskıcı futbol oynayacağını düşündü. Fakat, Terim o dönemdeki gibibir kadro kuramadı. Büyük hatalar yaptı. Medya, Merkez Hakem Kurulu, Futbol Federasyonu ile arası kötü. Bence Galatasaray'ın bu gidişatını Özhan Canaydın ve takım da paylaşıyor. Terim, tek başına sorumlu değil. Geçtiğimz yıl Fatih Terim gitmek isteseydi gitme diyen çok olurdu ama şimdi kal diyenler daha az olur. Sezon ortasında teknik direktör değiştirmek Galatasaray'ın geleneklerine aykırı olduğu gibi bu takımı şu an en iyi toparlayacak kişi de yine Fatih Terim. Ama sezon sonunda Galatasaray'ın başarısına göre Terim'in kredisi bitebilir. Pazar günü tüm dünyanın büyük bir heyecanla, ilgiyle ve farklı duygularla izlediği görüntülerden sonra ne çok yorum yapıldı.. yapılıyor.. Şayet "saçı sakalına" karışmış deyimini "resmedin" deseler... evet, ortaya bundan daha "iyi" bir fotoğraf çıkamazdı.. Lakin; halkına yıllarca zulmetmiş, savaş ve şiddetle yüzbinlerce insanın hayatına ve özgürlüğüne kastetmiş bir diktatörün resmini yapın deseler.. hayır, ortaya bundan daha "kötü" bir fotoğraf çıkamazdı.. Kolaylıkla öldürürken, aynı zamanda kendi ölümünü de kolaylaştırmak; bir anlamda "ölümü içselleştirmek" bütün diktatörlerin ortak "ruh" hali olmalıydı.. O nedenle tarihin tanıdığı bütün kanlı diktatörlerin ölümü, kendi ellerinden olmuştu.. Saddam ölemedi.. Aslında.. Ne kendini öldürdüğü zaman "kahraman" olacaktı.. Ne de kendi canına kıyamadığı için "korkak" sayılmalı.. Daha başka bir şey var El Hadra bahçelerinde yaşanan.. Daha "hastalıklı" bir şey!...
***
Eğer yakalandığı yer;ona sonuna kadar bağlı olanların "hayatta ve ayakta" kalması için "uygun" koşulları sağladığı bir "yeraltı karargahı" olsaydı.. Dışarıyla her türlü "irtibat" ı sağlayabildiği; yandaşlarına emirler yağdırdığı "muhkem bir sığınak" olsaydı.. Etrafı bir dediğini iki etmeyen "sadık muhaberat" la dolu olsaydı.. Orada ihbar edilse, orada bulunsa, orada vuruşsa, orada ölse hatta orada sağ yakalansaydı... Ölümü anlaşılırdı.. Sağ kalarak birşeyler yapmak, sağ kalarak bir şeyler söylemek istediği var sayılarak "ölemeyiş" i de anlaşılırdı.. Oysa.. "Hastalıklı" ruh halinin "psikanalitik" yorumlarını yapmak için bir daha bakın saklandığı ve bulunduğu yere.. Neye benziyor sizce? Bir "mezar"dan başka neye benziyor? Her şüpheli durumda "lahit"in üstündeki taşı kaldırıyor, aşağıya iniyor ve sırtüstü uzanıyor.. Gözlerini kapıyor.. Karanlık ve sessiz bir boşlukta sessizce yatıyor saatlerce.. Belki günlerce.. Bilemiyoruz.. Kendi ayaklarıyla girdiği mezarında... Kendi ölümünü yaşıyor.. Her "küçük" ölüm; her geçici "yolculuk"tan sonra geri dönüyor.. "Ölmeye" cesaret edemiyor... "Dönmeye" cesaret ediyor..
***
Fotoğrafın anlattığı şudur: İçinde bulunduğu koşullar göstermiştir ki; "ölemeyen" adamın "hayatta kalarak" yapabileceği bir şey yoktur. Hiçbir şey.. Tam 35 yıl uyguladığı "şiddet" le ülkesinde "en muktedir" kişi olarak bilinen adam; yakalandığı sırada bütün bir ülkenin "en az muktedir" adamıdır.. Ve.. 35 yıllık "kanlı suç tarihi" de göstermiştir ki; "ölemeyen" adamın "hayatta kalarak" söyleyebileceği bir şey de yoktur.. Sanık sandalyesinde oturarak "iddia makamı"na parmağını uzatıp "tarihe kayıt düşmek" adına bir şeyler söylemeyi düşlemişse şayet; tarihe karşı "başını eğerek susması gereken anlar",konuşmasını haklı kılacak zamanların yanında asırlar kadar çoktur.. Bazen "iddia makam"ları da suçlu olabilir kendi tarihlerinde, sanıklar kadar.. Lakin; "katil"lerin hakkı değildir işte, kendi suç dosyalarının hesabı görülürken başka hesap defterlerine dair sorgular açmak sanık sandalyesinden..
***
Velhasıl.. Genelde "ölümler ve öldürmeler"in bireysel, siyasi ve sosyal sebepleri tahlil edilir.. Şimdi bir "hayat"ta kalışın "düşünsel meşruiyet"i tartışılmak durumunda El Hadra bahçelerinde.. Hayat, elbette ölümün tercihidir sıradan insanların dünyalarında.. Lakin.. 35 yıl "ölüm"le iç içe geçmiş, ölümü "ekmek-su" gibi kolaylaştırmış bir hayatın ardından; her gün kendi mezarına uzanan ve sonra yeniden "hayata uyanan" adam; ne arar ki döndüğü hayatın bahçelerinde? Siyasi ve hukuki sürece merak duymuyorum zerrece.. O belli nasıl olsa.. Birileri şu mezarda "hayata yatma"nın sırrını sormalı ona..
|