Cinayeti gördüm... Katili biliyorum...
Türkiye içinden hançerlenmeyip de, 1981 yılında Yunanistan ile birlikte Avrupa Birliği'ne girseydi, geçtiğimiz pazar sabahı saat 09.11'de meydana gelen 6 büyüklüğündeki Afyon depreminde ölen 42 kişi muhtemelen ölmeyecek, 314 kişi yaralanmayacak ve 71'i ağır, 622 bina da hasar görmeyecekti.
Çünkü geçen süre içinde Türkiye hem yoksulluğa hem yolsuzluğa karşı silahlanacaktı. Kerpiç evlere ve "bürokrat-siyasetçi-hırsız müteahhit" üçgenindeki yolsuzluğa önlem alacaktı. Ne ki, toplumsal refleks bunu başaramadı. Mevcut sistemin katil biline biline cinayetlere devam etmesi tevekkülle kabul edildi.
***
Hâlâ da edilmekte...
Cinayeti ve katili son depremin hemen ardından yine gördük ve yine sustuk. Depremde yerle bir olan Çay Küçük Sanayii Sitesi'nin hikâyesi, Hitchcock'un korku filmlerine taş çıkartır cinsindendi...
Altından fay hattı geçen arazi için Sanayi Bakanlığı Komisyonu "sağlam" raporu vermişti...
Kontrol mühendisi de zeminin "sağlam" olduğunu söylemekteydi..
Siteyi inşa eden müteahhit Erzincanlı idi ve eski bir başbakanın himayesi altında devletten ihale almaktaydı.
Afyon Bayındırlık İl Müdürlüğü, Afyon Orduevi ve Afyon Sanayi Sitesi'ni de aynı müteahhit firma yapmış. Erzincan'da yaptığı konut ve işyerleri varmış... Aslında bunları tekrarlamaya gerek yok. Bin beterini Körfez depreminde de binlerce insanımızı feda ederek yaşadık.
Ne oldu? Hiç.
***
Üstelik, toplumu dilsiz köle kabul ederek göz göre göre cinayet işlemeye devam eden sistem, kendi varlığını sürdürmek için de, Avrupa Birliği'nin önerdiği "kamu ihale yasasını" kuşa döndürerek kabul etti. Halbuki, depremlerdeki tüm yaşam kayıplarının en büyük "cinayet aletlerinden" biri de, o ihale yasası. Şimdi de, Türk halkının can güvenliğini korumak yeryüzüne; bunu hiçe saymak, mevcut sisteme kaldı. Onlar da, öldüren yoksulluk ve yolsuzluğu biraz daha sürdürmek için, "egemenlik, milliyetçilik, vatan, millet" naraları altında ihale yasasını kendi lehlerine uygun hale getirmek için örs altına yatırdılar.
Ne de olsa, siyaset kurumunun belkemiğini "devlet müteahhitleri" oluşturmakta..
***
Afyon depreminin afişe ettiği öldürücü mantık, geçen hafta "uyum yasaları"nın kabulü sırasında da, ikinci bir kez daha sahneye çıktı.
Halka karşı müteahhidi nasıl kolluyorsa, bu kez de "bireye" karşı "Ankara egemenlerini" korumaktaydı.
Türkiye'nin beyinsel sefaletini en iyi anlatan tespitlerden birini de, Avrupa Anayasası'nın özünü oluşturan çalışmaların mimarı Guy Braibant yaptı. Ankara'nın "19. Yüzyıl'dan kalma bir özgürlük yaklaşımı" sergilediğini söyledi. Tabii 21. Yüzyıl'ın bir organizasyonu olan AB'ye neredeyse "meşruti monarşi" zihniyeti ile giremeyeceğimizi de sözlerine ekledi.
Aynı şeyi AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Gunther Verheugen de söylüyor... AB Ankara'nın gerçek yüzüyle karşılaştıkça hayretini tekrarlayıp duruyor.
Körfez depreminde de, Afyon'da da cinayet işleyen katil zihniyet, Ankara'da bireyin düşünce özgürlüklerini boğazlıyor. Hepsini aynı hafta birlikte yaşıyoruz.
***
Türk halkı, dilsiz bir köle olmaktan kurtulmak istiyor mu?
Yufka bir zemine inşa edilmiş binada kaçak kat uğruna ölmekten sıkılmadı mı?
Medeni cesaretini sonuna kadar kullanıp, düşüncesini açık açık söyleme ihtiyacı var mı?
Eğer var ise, cinayeti gördüğünü ve katili bildiğini çığlık çığlığa bağırarak, demokratik hakkını mevcut yapıya karşı haykırmanın tam zamanı.
Yoksa ölmeye ve susmaya devam edeceğiz.
|