Koca bir palavra!
Bayılırız cüretkar adama!
Tersler, haddini bildiririz sözde ama, aklımız kalır o cesur şahsiyette!
Aslında bu konunun çok ince bir sınırı var.
Bunu da yalnız biz kadınlar hissedebiliriz...
Tacizle ya da küstahlıkla, cüreti ayıran o saç telini karanlıkta bile fark ederiz...
Bizi karşı cinsin gözünde anlaşılmaz kılan da bu 'çok bilmişliğimiz' işte...
Bahçemize girmeye çalışan adamın isminin başına "muhallebi evladı, apartman çocuğu, kibarcık, ana kuzusu" sıfatlarını eklediğimizde ipini de çekmişiz demektir..
Ama tüm bunlar, "erkek dediğin hödüğün teki olmalı, ağzından küfür, elinden şamar eksik olmamalı, gel demeden peşinden sürüklemeli, git demeden bir bakışıyla kapıdan kovmalı" demek de değil hani...
Dedim ya... O ince tehlike hattını üç boyutlu gören yunuslar gibi hemen algılarız biz...
Birkaç gündür, "20 yaşındaki Melih, 36 yaşındaki Hülya'yı sevdi mi? Sevdiyse kaç kere, nerede, nasıl sevdi?" konulu tartışmalar ekranı doldurdu...
Annem, çoook eskiden bir gün, beni hatırladıkça hüzünlendiren bir laf etmişti:
"Kendimi hala 30'lu yaşlarımda hissediyorum.. Ama aynaya gözüm takılınca gördüğüm görüntü çok ağrıma gidiyor!"
O zaman da annemin, ruhun asla yaşlanmadığını anlatmaya çalıştığını anlamıştım ama, o sözün üstüne bir on beş yıl yaşadıktan sonra şimdi ne demek istediğini ta içimde hissediyorum...
Bu yüzden de bir kadının kendisinden bilmem kaç yaş küçük bir adama gönül vermesinin, şu anda öğle yemeği yemediğim için acıkmış olmam kadar doğal olduğunu düşünüyorum...
Şimdi yazıyı yaş konusundan, cüretkar erkek mevzusuna bağlamam gerekiyor değil mi?
Eh işte, Hülya'nın da şifresini kıran, Melih'in kendisinden 16 yaş büyük bir kadına çatır çatır aşkını ilan etmesi olmuş anladığım kadarıyla.
Yalakalık yapmamış, sulanmamış, sinsi sinsi, 'büyük aşklar nefretten doğar' özlü sözüne rahmet okutacak tacizlerde bulunmamış...
Kısacası lafı dolandırmamış, oyun hiç oynamamış...
Doğrudan hedefin üzerine yürümüş...
Ve zafer!
Her yenilgiden sonra "Ben zaten bu kadınları hiç anlamıyorum arkadaş" diyenlere küçük bir tüyo...
Ya da hafta sonu kıyağı!
İstanbul'da, şehrin göbeğinde bir felaket gelmiş kadıncağızın başına...
İşinden evine giderken, üstelik de günün tehlikesiz bir saatinde, hem tecavüze uğramış hem de feci bir şiddete maruz kalmış...
Tüyler ürpertici bir durum...
Fakat olayın suçluyu teşhis etme yöntemi de çok vahim...
Polis bulmuş iki potansiyel tecavüzcü görünümlü garibanı, "İndirin bakayım pantolonları" demiş...
Sonra da "Bakın bakalım hanımefendi size saldıran bu adamlardan hangisiydi" diye sormuş...
Bizim polis muhabiri arkadaşlara sordum; "Cinsel organdan suçlu teşhisi diye bir tanım var mı?" diye.. Yokmuş!
Nasıl olabilir ki zaten yaa?
Tövbe estafurullah!
Kaşı gözü mü var bunun da, eşgali olsun?
Nitekim "İşte bu!" diye gösterilen organın sahibi kişi 38 gün içeride boşu boşuna tutulduktan sonra masum olduğu anlaşılıp serbest bırakılmış...
Olacak iş değil!